25 Aralık 2023 Pazartesi

 

SUMERLİ LUDİNGİRRA/ Geçmişe Dönük Bilimkurgu/ MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ/ 

ARALIK 2023


KİTAP HAKKINDA

Sumerli Ludingirra, Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın bir ömür verdiği çalışmalarının özüdür. İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunan ve Sumer, Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74 000 çivi yazılı belge üzerinde 33 yıl çalışan, araştırmalarını bugün de sürdüren Çığ'ı, Sumerliler üzerine yayımlanmış çok sayıda kitap, makale ve çeviri eserlerinden tanıyoruz. Yine Kaynak Yayınları'ndan çıkan Kur'an İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni adlı kitabında (Kasım 1995), kutsal kitapların Sumer yazılı belgelerindeki kaynaklarını inceleyen Çığ, bu kez, Sumerli Şair Ludingirra'nın ağızından, Sumer kültürünü anlatıyor. Anlatılanların tümü, çiviyazılı belgelerdeki bilgilerdir. eser, bir "kurgu" değil; konuya 56 yılını vermiş bir uzmanın ulaştığı bilimsel düzeyin ve olgunluğun ürünüdür. Sumerli şairler, üçü dışında, imzalarını kullanmamışlır. İşke Ludingirra, adı bugüne ulaşan üç Sumer şairinden biridir. Dört bin yıl önce yaşamış Ludingirra ile tarihin derinliklerine uzanan zevkli bir yolculuğa çıkacaksınız. Her sözcüğü 56 yıllık birikimin içinden süzülerek gelen bu çalışmayı, konuyla ilgili Sumer tabletleri, Nippur şehri haritası ve öteki belgelrin fotoğraflarıyla birlikte okura sunuyoruz.


MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ KİMDİR?

Muazzez İlmiye Çığ (20 Haziran 1914, Bursa), Türk sumerolog.

Ailesi köken olarak Kırımlı göçmenlerden olup babası Kırım'dan Amasya, Merzifon'a, annesi ise Kırım'dan Bursa'ya göçmüştür. Ailesi İzmir'de yaşamaktayken, 15 Mayıs 1919 tarihinde meydana gelen İzmir'in işgali ardından daha güvenli bir yer olan Çorum'a yerleşti.

 

Eğitim ve kariyer

İlkokula Çorum'da başladı. Daha sonra ailece Bursa'ya taşındılar. Bursa'da özel bir okul olan Bizim Mektepte Fransızca ve keman dersleri aldı. 1926'da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebine (Bursa Kız Öğretmen Okulu) girdi. 1931 yılında mezun oldu ve babasının da öğretmenlik yapmakta olduğu Eskişehir'e tayin oldu. Eskişehir'de öğretmenlik mesleğini 4.5 yıl yaptı. Bu sırada kardeşi Turan İtil (1924-2014) beyin cerrahı olmak için Amerika'ya gitti.

15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydoldu. Nazi Almanya'sından Türkiye'ye iltica etmiş olan ve Ankara Üniversitesinde dersler veren Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock'dan Hitit Dili ve Kültürü derslerini, Prof. Dr. Benno Landsberger'den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü derslerini aldı. 1940 yılında Ankara Üniversitesinden mezun olduktan sonra İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çivi yazılı Belgeler Arşivine uzman olarak atandı. Aynı yıl Kemal Çığ ile evlenmişti. Müzede çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılyay ve Dr. F. R. Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı, 74 bin tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu, 3 bin tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı. 

1957'de Münih'teki Oryantalistler Kongresi'ne katıldı. 1960'ta Heidelberg Üniversitesinde 6 aylık bir çalışma yaptı. 1965'te Roma'da sergilenen Hitit sergisini bu şehirden alarak Londra'ya götürdü. 1972'de emekliye ayrıldı.

Sümer çivi yazısı

Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988'de Philadelphia'daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer'in History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990'da “Tarih Sumerle Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Kitabın çok ilgi görmesi üzerine 1993'te çocuklara yönelik Zaman Tüneliyle Sümerlere Yolculuk da dahil Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazdı.

 Muazzez İlmiye Çığ'ın özel arşivi Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı'ndadır.

 Ödüller

Adana Tepebağ Rotary Kulübü, Meslek Hizmet Ödülü

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından Fahri Doktora unvanı, 4 Mayıs 2000

Osmaniye'nin Çardak köyündeki Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği tarafından "Özgür İnsan Ödülü", 2005

Vatandaşlık Tepkilerim isimli kitabı, Galatasaray Rotary Kulübü tarafından İngilizceye çevrilerek Avrupa ve Amerika'daki üniversite kütüphanelerine dağıtılmıştır.

Uluslararası Lions Kulüpleri Derneği tarafından "Melvin Jones Dostluk Ödülü", 2014

Dava

Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği ve Vatandaşlık Tepkilerim isimli kitaplarında kadınlarda başörtüsünün köklerinin Akadlara dayandığını yazmıştı. Bu kitapları 2007 yılında kamuoyunda yankı uyandırdı. 2007 yılında "Vatandaşlık Tepkilerim" adlı kitabında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" suçuyla yargılandı ve ilk celsede beraat etti.

 

Kitapları

"Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni", 1995, Kaynak Yayınları

"Sümerli Ludingirra - "Zaman Tüneliyle Yolculuk", 1996, Kaynak Yayınları

"İbrahim Peygamber - Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre", 1997, Kaynak Yayınları

"İnanna'nın Aşkı - Sümer'de İnanç ve Kutsal Evlenme", 1998, Kaynak Yayınları

"Zaman Tüneliyle Sümer'e Yolculuk", 1998, Kaynak Yayınları (Genişletilmiş ikinci basım; ilk basım 1993, Kültür Bakanlığı Yayınları)

"Hititler ve Hattuşa - İştar'ın Kaleminden", 2000, Kaynak Yayınları

"Gilgameş - Tarihte İlk Kral Kahraman", 2000, Kaynak Yayınları

"Ortadoğu Uygarlık Mirası", 2002, Kaynak Yayınları

"Ortadoğu Uygarlık Mirası 2", 2003, Kaynak Yayınları

"Sümer Hayvan Masalları", 2003, Kaynak Yayınları

"Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği", 2004, Kaynak Yayınları

"Vatandaşlık Tepkilerim", 2004, Kaynak Yayınları

"Atatürk Düşünüyor", 2005, Kaynak Yayınları

"Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği", 2005, Kaynak Yayınları

"Çivi Çiviyi Söker - Muazzez İlmiye Çığ Kitabı", Serhat Öztürk, 2002, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

"Sümerlilerde Tufan - Tufan'da Türkler", 2008, "Kaynak Yayınları"


SUMERLER HAKKINDA

Sümerler (Sümerce: 𒅴𒄀 eme-gi veya 𒅴𒂠 eme-g̃ir), yaklaşık MÖ 4000-2000 yılları arasında Irak'ın güneyinde (Güney Mezopotamya) yerleşik hayata geçmiş olup medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölgede yaşamış bir uygarlıktır. MÖ 6'ncı ve 5'nci milenyumda Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı dönemi arasında ortaya çıkmış olup Dünyanın bilinen en eski uygarlıklarından birisi olarak kabul edilmektedir.

Sümerler, "Bereketli Hilal" olarak adlandırılan Mezopotamya bölgesinde ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de tarihte ilk kez Mezopotamya'da, Sümerlerde ortaya çıkmıştır. Genel düşünce, Sümerlerin, çağdaşı olan halklarla yakın bir etkileşim ve benzerliklerinin olduğu yönündedir.

Sümer Devleti'nin, Sami olmayan izole bir topluluk tarafından kurulmuş olduğu kabul edilmektedir. 

Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik; gerekse de din, fal, büyü, mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir. "Yaratılış" ve "Tufan"a, "Emeş ve Enten"e ilk kez Sümerlerde rastlanır. Yılbaşı ağacı süsleme, evlilik yüzüğü, nazar boncuğu da ilk olarak Sümerlerde görülmüştür. Sümer döneminde 21'i küçük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı. Bunlar arasında Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur sayılabilir.

Sümerlerin dini inanış biçimleri oldukça mistik ve fantastik bir şekildedir. Çok tanrılı bir inanışla beraber her nesnenin bir tanrısı olduğu inancına sahip olmuşlardır. Sümerlerin bu tanrıları insan görünümünde fakat insanüstü güçlere sahip tanrılardır.

Sümer tanrıları insanlara ne istediklerini söylemez, ancak insanlar onlara ne istediklerini sorabilir ve bu sorularına cevap alabilirlerdi. Sümer halkı tanrılarla iletişimlerini Ziggurat adı verdikleri tapınaklarda gerçekleştiriyorlardı. Bu Ziggurat’lar, tanrıyla iletişim kurabildiğine inanılan insan olan, Rahipler tarafından işletilirdi. Din adamları tanrılara istediklerini sorar, onlara kurbanlar adar ve kendilerine azap etmemesi için tanrılarına yalvarıp dua ederlerdi.

Ziggurat’lar, o günün şartlarında mümkün olabildiğince yüksek inşa ediliyordu bunun sebebi ise tanrıların en güçlüsü, ulu tanrı olan Gök Tanrısı’na yakın olmaktı. Din adamı veya Rahipler, Sümer Kralları tarafından yetkilendirilmişlerdi. Zaten Sümer Kralları da en yüksek derecedeki Rahiplerden seçilmiş ve yarı tanrı statüsünde olmuş kişilerdi. Kralların da en ulvi görevi insanları yönetmekti.

Sumerledeki tanrılar ise şu şekildeydi;

Anu: İlk tanrı, baş tanrı ve gök tanrısıdır.

Ki: İlk tanrının dişisi ve yer tanrısıdır.

Enlil: Hava tanrısı ve sonraki diğer tüm tanrıların babasıdır.

Enki: Bilgelik tanrısıdır.

Ninmah: Ana tanrıçadır.

Nanna: Ay tanrısıdır.

Utu: Güneş tanrısı ve Nanna’nın oğludur.

Ecem: Tanrıların kraliçesidir.

İnanna: Aşk ve bereket tanrısıdır.

Aşnan: Tahıl tanrısıdır.

Lahar: Sığır tanrısıdır.


 Sumerlerde Sosyal Yaşam, Bilim ve Teknik

Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler, bilim ve teknik konularında içinde bulunulan tarih çağının oldukça ilerisinde olmuşlardır. Sümerlerin çanak, çömlek, kazan, ekmek pişirme tandırları gibi birçok araç ve gereci yapmışlardır. Bununla birlikte Sümerler sert ve güçlü madenleri de işlemiş oldukça gelişmiş bir yapı tekniği kullanarak taş, kerpiç ve tuğlalar kullanarak iki ve üç katlı evler inşa etmişlerdir.

Şaşırtıcı şekilde bir sulama sistemi kullanan Sümerler, bataklıkları kurutup yaşadıkları yerlere kanallarla su taşımışlardır. Bentler yapmışlar, sel baskınlarının önlemişler ve barajlar yaparak ihtiyaç suyunu koruma altına almışlardır. Sümerler yapmış oldukları düzenli sulama ile tarım arazilerinden oldukça verim almış ve elde ettikleri mahsulleri depolamayı başarabilmişlerdir. Tarihte tekerleği de icat etmiş olan Sümerler, tarım alanlarını öküz ve sabanlarla işlemişlerdir.

Bilim ve Teknik alanında diğer tüm toplumların önünde olan Sümerler, Matematik ve Geometrinin temellerini atmışlardır. Matematiğin temeli olan dört işlemi bulmuşlar ve dairenin alanını hesaplamayı başarmışlardır. Sümerler, tüm bunların yanında zaman hesaplamasında inanılmaz bir başarı elde ederek gelişmiş bir takvim kullanmaya başlamışlardır. Tarihte Ay yılına dayalı ilk takvimi bulmuş olan Sümerler takviminde, yıl 360 gün, aylar 30’ar gün olarak hesaplanmıştır. Bütün bunlara ek olarak güneş saatini de ilk Sümerler bulmuştur. Bu güneş saati yalnızca günleri ve ayları değil güneşin hareketleriyle saatleri de hesaplamışlardır. Sümerlerin bütün bu çalışmaları günümüzdeki Matematik, Geometri ve Astronominin temellerini atmıştır. Fakat bütün bu çalışmaların arasındaki en önemli önemli bir icat olan tekerleğin icadı, tarihteki süreçleri ve gelişmeleri nasıl etkilediğine bir göz atalım.

Tekerlek

Günümüzde hayatımız kolaylaştıran, uzun mesafeleri kısa yapan birçok  aracın  olmazsa olmazıdır tekerlek. Bilinen en eski zamanlardan beri gerek yük taşımak, gerekse insan taşımak için kullanılagelmiştir. Tekerleği tanımlayacak olursak, hepimizin de bildiği gibi dairesel bir forma sahip olan, çoğunlukla yük taşımaya yarayan araçların hareket etmesini sağlayan mekanizmanın adıdır.

Tarihçesi MÖ 5000 yıl kadar önceye dayanan tekerleğin ilk izlerine Mezopotamya’da rastlanmıştır. Speiser ve Gawrada adlı iki arkeolog yaptıkları kazılarda, MÖ 3500 yıllarına ait bir Sümer piktogramında çizilen tekerlekli kazığa rastlamışlardır. Sümer kalıntılarında sürücü, iki tekerliğin ortasında bulunan bir eyerde ata biner vaziyettedir. Yine İngiliz araştırmacı Wolley, tam olarak nede kullanıldığını çözemediği MÖ. 2950 yıllarına ait bir tekerleğe rastlamıştır. Tüm bunların yanında tekerleğin ilk kez Kuzey Kafkasya Orta Avrupa’da kullanıldığına dair görüşler de olmakla birlikte tekerleğin orijinal vatanıyla ilgili görüş ayrılıkları hâlâ sürmektedir.

İzlerine ilk kez Mezopotamya’da rastlanan tekerleğin nasıl keşfedildiği merak konusu olmuştur. Tekerliğin, kütüklerin yuvarlanarak ilerlemesinden esinlenilerek icat edildiği düşünülmekle birlikte ilk tekerleğin üç noktadan yere temas ettirilen bir mekanizmaya sahip olduğu bilinmektedir.

Batı’da bulunan kalıntılardaki tekerlekler, oyuncakların alt kısımlarını destekleyen taştan bir mekanizma şeklinde dizayn edilmiştir. Batı’da büyük baş hayvandan ziyade, küçükbaş hayvanların evcilleştirilmiş olması tekerleğin daha geç dönemlerde kullanılmasına neden ,olmuş ve Batı’nın gelişmesinin  önündeki en büyük engel olmuştur. 

Sümerlerin kullandığı araba tekerlekleri, zaman geçtikçe dört tekerlek formunu almış ve arabanın kayışlar yardımıyla atlara bağlanması şeklinde kullanılmıştır. Mısır’da ise ilk olarak eşek ve öküzler yardımıyla çekilen arabalar kullanılmıştır. Bu arabalar  özellikle savaş zamanlarında kullanılmaya başlanmıştır. Mısırlılara ait belgelerde Firavun, savaş arabasının üstünde savaşa gider pozisyonda resmedilmiştir. Tekerleğin zaman içerisinde yük ve insan taşımaktan başka alanlarda kullanıldığını bilmekteyiz. Yapılan kazılarda bulunan MÖ 400’lü yıllara ait çömlekçi çarkı ve su çarkı bunun ispatıdır.

19. yüzyıla gelindiğinde Güney Afrika, Etiyopya ve Somali dışında her yerde kullanılan tekerlek,  buralarda da Avrupalıların gelişi ile birlikte  kullanılmaya başlamıştır. Eski zamanlarda ağaç  kütüklerinin yuvarlanması sonucu keşfedilen tekerlek, günümüzde gelişip, farklı fonksiyonları ile modern formunu almıştır. Kullanım alanı itibariyle öncelikle yük taşımak maksadını taşımış,  ilerleyen yıllarda ise, teknolojinin gelişmesiyle savaş-araç gereçlerinin taşınması ve bir yerden bir yere kolayca gidebilme vazifelerini görmüştür.

 

 Sumerlerin Tarihe ve Bütün İnsanlığa Armağanı

Sümer dili ve uzmanı ünlü yazar, Samuel Noah Kramer, Sümerleri anlattığı meşhur esirine "Tarih Sümer’de başlar"  ismini vermiştir. Böylece Kramer, tarihin başlangıcının yazı ile olduğunu vurgulayarak, yazıyı ilk kullananların da Sümerler olduğuna  dikkat çekmek istemiştir.  Arkeolojik bulgular, bilinen ilk yazı sisteminin Sümerler’e ait olduğunu göstermektedir.

Çivi Yazısı

İlk yazı örnekleri M.Ö. 3300 yıllarında Sümerlerin Uruk şehrinde  bulunmuştur. Bulunan bu  yazılar, ucu sivri araçlarla yazıldığından çivi yazısı ismini almıştır. Sümer yazısı, ya da çivi yazısı adı verilen bu yazı, Sümer rahipleri tarafından tapınak ve depolardaki malları kayıt altına almak amacıyla kullanılmıştır. Buradaki asıl amaç, depolardaki malların isimlerinin belirlenerek birbirleriyle karışmasını önlemek olmuştur. Sümerlerden sonra başka milletler de çivi yazısını geliştirip kullanmışlardır. Bunlar; Akadlar, Elamlar, Hititler, Urartular ve Fenikeler gibi uygarlıklardır. Birçok kavim tarından kullanılan ve çözülmesi zor olan çivi yazısı, 1844’te bir İngiliz subay olan Henry Ravlinson tarafından çözülmüştür. Böylece ilk uygarlıklara dair bilgiler de gün yüzüne çıkarılmaya başlanmıştır. Bu yazı tipi papirüs’ün icat edilmesiyle son bulmuştur.

Bira

Sümerleri meşhur eden bir şey daha var: Bira! Arkeologlar Mezopotamya’da bira yapımının MÖ 4. binyıla dayandığını kanıtlayan bulgulara rastladı. Kullandıkları mayalama yöntemi bugün hala gizemini korusa da yaptıkları biranın çok kıvamlı oluşundan dolayı özel bir kamışla içilen arpa özlü bir karışım olduğu görülüyor. Sümerler biralarının besin zengini malzemelerinden övgüyle söz etmiş ve biranın “neşeli bir kalp ve memnun bir ciğerin” anahtarı olduğunu söylemişti. Hatta bira bulduğuna inanılan ve uğruna yazılan ilahi de yere konulmuş maltı suladığı söylenen Ninkasi adında bir tanrıça bile vardı.

Sumerlerin kurduğu matematiksel temeller bugün hala varlığını sürdürüyor.

Altmış saniyelik dakikalar ve altmış dakikalık saatlerin kökeni Antik Mezopotamya’ya dayanıyor. Modern matematiğin onluk sisteme dayalı olması gibi, Sümerler de 60’lık birliklere dayalı bir sayı sistemi kullanıyordu. Kolayca bölünebilen bu sayı sistemi daha sonra bunu ayların uzunluğu üzerine astronomik hesaplamalar yapmakta kullanacak Babiller tarafından benimsendi. 60’lık sistem zaman içinde kullanımdan kalksa da bıraktığı miras bugün bile hem saat hem dakika ölçümlerimizde bizimle. Sümerlerin altmışlık sayı sistemlerinin diğer kalıntıları günümüzde, dairenin 360 derece olması gibi uzamsal ölçümlerde varlığını sürdürüyor.

Mezopotamya'nın bilinen en eski medeniyetlerinden birini oluşturan Sumerler 19. yüzyılda tesadüfen keşfedilene kadar bilinmiyordu.

Mezopotanya’nın MÖ. 2. binyılın başlarında Amoritler ve Babiller tarafından hakimiyet altına alınmasından sonra Sümerler kademeli olarak kültürel kimliklerini kaybedip bir politik güç olarak varlıklarını sürdüremediler. Tarihlerine, dillerine, teknolojilerine dair her şey hatta adları bile unutuldu. Sırları, İngiliz ve Fransız arkeologlar 19. Yüzyılda antik Asurlular hakkında kanıt ararken Sümer eserlerine rastlayana kadar Irak çöllerinin kızgın kumları altında gömülü kaldı. Henry Rawlinson, Edward Hincks, Julius Oppert ve Paul Haupt gibi araştırmacılar çivi yazısının deşifre edilmesinde öncü olarak tarihçilerin erken Mezopotamya’nın uzun kayıp tarihini ve edebiyatını incelemesi için uygun yolu açtı. O tarihten beri arkeologlar Sümer sanatı, çömlekçiliği, heykelciliğine dair sayısız eserin yanı sıra büyük bir çoğunluğu bugün hala tercüme edilmeyi bekleyen 500.000 kadar kil tablet keşfetti.

 

SUMERLİ LUDİNGİRRA/ KİTAPTAN ALINTILAR

“Bizim halkımızın en büyük özelliklerinden biri de bilginleri, okumuşları bir kral kadar saymaları, onlara önem vermeleridir.”

"Bir beyiniz, bir kralınız olabilir, ama asıl korkulacak vergi memurudur."

“Bizde evlilikler çok eski zamanlardan beri tanıklar önünde yazılı olarak yapılan bir sözleşme ile yasal olur. Sözleşmesi olmayan bir evlilik yasa sayılmadığı için, boşanma halinde tazminat alınmaz. Bir erkek yasal olarak tek kadınla evlenebilir.”

“Biz insanları bir türlü anlamıyorum. Kısacık yaşam günlerimizi ülkemize ve insanlığa yararlı işler yaparak geçirsek; sen ben diyerek birbirimizi yok etmeye, meydana getirdiğimiz bu güzel ülkeyi ve sanat eserlerini kırıp dökmeye çalışmasak ne olurdu!...”

“Son zamanlarda kente çeşitli yerlerden gelenlerle, ahlak bozulmaya başladı. Hele krallarımızın, yabancı ülkelerden getirdikleri esirleri, devlet işlerinde çalıştırılmak üzere Nippur'a yakın bir yere yerleştirilmeleri, bunu daha da çabuklaştırdı.”

“…Kızın ailesi iyi olarak tanınmış bir Sumerli idi.

Onlar da kızlarına, modaya uyup Akad adı koymuşlardı. Hemen annem, babam gidip kızın annesi ve babası ile konuştu. Biz erkek tarafı olarak, yalnız evlenme harcamalarını karşılayacaktık. Eğer bir Akad kızı ile evlenmeye kalksaydım, onlar kızı satar gibi bir başlık parası isterlerdi. Bizde böyle ilkel bir görenek yoktur.”

“Mademki biliyorsun, neden öğretmiyorsun?

Sümer Atasözü”

“Yazı; sanatın babası, konuşmanın ve bilginin annesidir..”

“Sarı saçlı, mavi gözlü insan nasıl olur, bir türlü gözümde canlandıramıyorum; pek hoş olacağını da düşünemiyorum. Benim ülkemde böyle birini hiç görmedim. Biz kara saçlı, kara gözlüyüz.”

“Bizim için yalnız yazı öğrenmek yeterli değil, anlatılmak istenileni de düzgün ve anlaşılır şekilde yazmak gerek.”

“Biz ozan ruhlu bir milletiz herhalde ki, her konuyu şiir şeklinde yazmaktan çok hoşlanıyoruz.”

“Görüyorum insanlar durmadan ölüyor, ben de insan olduğuma göre sonunda öleceğim kuşkusuz ve adım sanım yok olup gidecek. Herkes unutacak beni. Adımın unutulmaması için yararlı işler yapmalıyım ki, ulusum beni hep hatırlasın.”

“Köpeksiz köyde tilki bekçidir.

Sümer Atasözü”

“Biz temizliğe çok önem verdiğimizden bol bol yıkanırız. Tapınaklara asla yıkanmadan gitmeyiz. Atalarımız çok çok eskiden odun külü ve yağdan oluşan ve su ile köpürüp kirleri temizleyen bir madde yapmışlar. Temizlikte hep onu kullanırız.”

“Ah, şu gençlik! Bugün ne kadar yalın gelen o olaylar, zamanında ne heyecan veriyordu insana! O günlerin özlemini zaman zaman çekiyorum: fakat yine de tekrar o günlere dönmeyi, yaşadığım bunca acı tatlı yılları tekrar yaşamayı istemiyorum nedense!”

"şehrimizin neresinde ne olduğunu gösteren bir haritası yapılabilse ne iyi olurdu"

YORUMLARIMIZ

Ludingirra’nın yaşam öyküsünü ve sumerlileri anlatması bir kurgudur. Ancak tüm bilgiler gerçeklere dayalı olarak çivi yazılı tabletlerden alınmıştır.

Sümerlerin yaşamı kesinlikle o zamanın çok üstünde! Yerleşik hayatlar, sanat, kültür, geçim kaynakları, törenler, eğitim vs. Kesinlikle okunması gereken bir kitap.

Dili son derece akıcı, keyifli, samimi ve yalın. Muazzez İlmiye Çığ kitabı 80 yaşında yazmaya başladığı için aklına geldikçe yazdığı çok belli. Tabletlerde anlattıkları kronolojik olarak akmıyor.

LUDİNGİRRA; Sumerli bir öğretmen, sanatçı.

Adı Tanrının Adamı olan Ludingirra, bu öykülerini yaşlılığında yazmaya başlamış. Anlattığına göre, o zamanlar artık ülkeyi Sumer Kralları değil, yabancılar yönetiyormuş. Bu sebeple yeni idarecilerin, Sümerceden çok başka olan dilleri konuşulmaya başlamış vatanlarında. Dillerinin, kendi uygarlıkları tarafından unutulmasından çok korkmaya başlamış. Sumer milletinin yok olacağı endişesiyle elindeki tabletlere gördüğü, duyduğu birçok şeyi aktarmış; ki milleti hep yaşasın ve bir zamanlarki varlıkları unutulmasın. Bunları çürümeyen kil tabletler üzerine kaydetmiş. Muhtemelen bugün çivi yazısı diye adlandırılan yazıyı icat edip çürümeyen tabletlere kayıt etmeselerdi üç bin yıllık tarih ve yaşamları hakkında bilgi sahibi olamayacaktık.

Sumerlilerin inanışları, efsaneleri, gelenekleri, yaşayış biçimleri, hukuk anlayışları, aile ve ahlak yapılarına dair birçok şeyi öğrendik. İnce sayılabilecek bir kitap olmasına karşın içindeki bilgiler dolu dolu. O dönemlerden yazılmış şiirlerde var. Sumerlilerin araştırılmasının Atatürk'ün özel isteği olduğunu da ekleyelim.

Bundan yaklaşık 4.000 yıl önce de eğitimin ne çok önemsendiğini, toplumu bir arada tutan değerlerin günümüzden çok da farklı olmadığını, aile yaşantılarının benzerliğinden tutun da çoğu ritüelin günümüze kadar nasıl aktarıldığına şaşırdık. En hazin tarafı ise zamanla tüm benliklerinin, gelenek ve göreneklerinin, tanrı isimleri de dahil birçok ögenin Akadlar tarafından ele geçirilip Sümerlilerin sonunu getirmiş olmaları. Ludingirra 'nın ölümünden yaklaşık 250 yıl sonra bu medeniyet ne yazık ki yok olmuş.


Sevgili Anneme

Yola çıkan kralın habercisi,

Seni Nippur’a göndereceğim, bu haberi götür!

Uzun bir yolculuk yaptım,

Annem üzüntüde, uyuyamıyor,

Odasına sıkıntılı bir söz girmeyen o,

Bütün yolculara sağlığımı soruyor,

Benim selam mektubumu eline ver!

Eğer annemi tanımıyorsan, onu sana tanıtayım:

Onun adı Şatiştar’dır

Pırıl pırıl görünüşü ile

Bir tanrıça hoşluğu, tatlı bir gelindir o,

Gençliğinden beri kutsanmıştır o.

Kaynatasının evini gayretle yöneten,

Kocasının Tanrısına hizmet eden,

Tanrıça İnanna’nın yerine bakmayı bilen,

Kralın sözünü yabana atmayan,

Sevilen, sevgi ile yaşayan,

Kuzu, iyi kaymak, bal, kalpten akan tereyağıdır o.

Annemin ikinci tanımını vereyim:

Annem ufukta parlayan bir ışık, bir dağ geyiği,

Işıldayan bir sabahyıldızıdır o…

Değerli bir akik, Marhaşi’den bir topaz,

Cazibe dolu bir prens mücevheri,

Neşe yaratan bir akik,

Bir kalay yüzük, demir bilezik,

Bir altın çubuk, parıldayan bir gümüş,

İçi çeken bir fildişi heykelcik,

Mavi taştan bir taban üzerinde duran alabastar bir melektir o.

Annemin üçüncü tanımını vereyim:

Annem mevsiminde yağmur, ilk tohum için su,

Zengin bir bahçe meyveyle dolu.

Kozalaklarla süslü bir köknar ağacı,

Yeni yılda ilk ayın ürünü,

Sulama yerlerine bereket getiren bir kanal,

Aranan en tatlı Dilmun hurmasıdır o.

Annemin dördüncü tanımını vereyim:

Annem bir bayram, neşe dolu bir kurban,

Prenseslerin olgusu, bir bolluk şarkısı

Neşesi tükenmeyen, seven, sevilen bir kalp,

Annesine dönen bir tutsağın müjdesidir o.

Annemin beşinci tanımını vereyim:

Annem çam ağacından bir araba, şimşirden bir tahtırevan,

Parfümle kokulandırılmış güzel bir giysi,

Kendisine tam uyan, çiçekten bir taçtır o.

Sana verdiğim bu tariflerden annemi tanıyacaksın.

Lamalara sahip olan o hoş kadın işte benim annemdir.

Benden haber için kulak kesilen ona,

Haberi neşe ile götür.

“Sevgili oğlun Ludingirra’dan selam” de ona.

 

Kitaptan alıntı atasözü ve deyimler;

"Çok yiyen uyuyamaz.

Açık ağza sinek girer.

Kalpte olan düşmanlık getirmez, dildir düşman eden.

Bir kez yalan söylersen, doğruyu söylesen de inanılmaz.

Yürürken ayağını sıkı bas.

Arkadaşlık bir gün sürer, akrabalık sona dektir.

İyi giyinen kimsenin önünde herkes eğilir.

Köpeksiz köyde tilki bekçidir.

Zamanını boşa geçirdin ne işe yaradı?

Mademki biliyorsun, neden öğretmiyorsun?"

Bilim kadınımız, sümeroloğ  tarihçi Muazzez İlmiye Çığ’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki varsınız ve büyük emekler vererek bu tarihi cevherlerle bizi buluşturdunuz.

NİGAR ÇÖĞEN DALKILINÇ



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder