9 Aralık 2023 Cumartesi

MAHCUBİYET VE HAYSİYET/ DAG SOLSTAD/ EKİM 2023 

 


KİTAP HAKKINDA

Kuzey Avrupa’nın yaşayan en büyük yazarları arasında gösterilen Dag Solstad ilk kez Türkçede.

Ellili yaşlarındaki edebiyat öğretmeni Elias Rukla için sıradan bir gündür: Yıllardır yaptığı gibi, sevdiği bir eseri (Henrik Ibsen’in Yaban Ördeği’ni) bir sınıf dolusu ilgisiz lise öğrencisine heyecanla yorumlamaya başlar. Ne var ki görünüşte küçük bir olay hiç beklenmedik bir krizi tetikleyecek, Elias’ın hayatında derin izler bırakmış bir dostluğun hatırasına dönmesine, evliliğini, kendisini ve içinde yaşadığı toplumu sorgulamasına yol açacaktır.

Mahcubiyet ve Haysiyet, yükte hafif pahada ağır, dili ve atmosferiyle akılda yer eden, okuyanların tekrar tekrar dönmek isteyeceği o özel romanlardan.

 

“Bütünüyle hipnotize edici, bütünüyle insancıl bir yazar.”

 - James Wood, New Yorker -

 

“Solstad’ın dili, eski görünen yeni bir zarafetle parıldar ve taklit edilemeyen, enerji dolu, kendine özgü bir ışıltı yayar.”

 - Karl Ove Knausgaard –


DAG SOLSTAD KİMDİR?

Dag Solstad (d. 16 Temmuz 1941), Norveçli bir yazardır. Roman, kısa öykü ve oyun alanlarında eserleri bulunmaktadır. Norveç’in en büyük endüstriyel komplekslerinden birinin resmi tarihi ile Dünya Kupası gibi konular da dahil olmak üzere 30'a yakın kitap yazmıştır ve çalışmaları Türkçe dahil 20 dile çevrilmiştir. Eserleri Türkiye'de Yapı Kredi Yayınları ve Jaguar Kitap tarafından basılmaktadır.

 

Solstad, Norveç Edebiyat Eleştirmenleri Ödülü'nü üç kez kazanırken Kuzey Avrupa Edebiyat Ödülü’nü de almıştır. Ödülleri arasında ayrıca Mads Wiel Nygaards Endowment (1969), İskandinav Kurulu Edebiyat Ödülü (1989), Brage Ödülü (2006) de yer almaktadır.

 

İlk kitapları, Marksist-Leninist görüşe eğilimli siyasi vurguları nedeniyle tartışmalı kabul edilse de Solstad, kendi kuşağının Norveç'teki en iyi yazarlarından biri olarak kabul edilmektedir ve farklı yazarların övgüsünü toplamaktadır.

Solstad, Knut Hamsun'dan etkilenerek yazar olduğunu belirtmektedir. Eserlerinde felsefi vurgulara sahip, farklı konulara temas eden, varoluşçu yazım tarzı ile kendine has bir üsluba sahiptir.

ROMANLARI

Irr! Grönt! (1969)

Arild Asnes, 1970 (1971)

25. septemberplassen (1974)

Svik. Forkrigsår (1977)

Krig. 1940 (1978)

Brød og våpen (1980)

Gymnaslærer Pedersens beretning om den store politiske vekkelse som har hjemsøkt vårt land (1982) - (Lise Öğretmeni Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı, Çev. Banu Gürsaler-Syvertsen, Yapı Kredi Yayınları, ISBN 978-975-08-4682-3).

Forsøk på å beskrive det ugjennomtrengelige (1984)

Roman 1987 (1987)

Medaljens forside (1990)

Ellevte roman, bok atten (1992) - (On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap, Çev. Banu Gürsaler-Syvertsen, Yapı Kredi Yayınları, ISBN 978-975-08-5330-2).

Genanse og verdighet (1994) - (Mahcubiyet ve Haysiyet, Çev. Banu Gürsaler-Syvertsen, Yapı Kredi Yayınları, ISBN 978-975-08-4287-0).

Professor Andersens natt (1996) - (Profesör Andersen’in Gecesi, Çev. Banu Gürsaler-Syvertsen, Yapı Kredi Yayınları, ISBN 978-975-08-5075-2).

T. Singer (1999) - (T. Singer, Çev. Deniz Canefe, Jaguar Kitap, ISBN 9786257027137).

16/07/41 (2002)

Armand V. Fotnote til en uutgravd roman (2006) - (Armand V., Çev. Deniz Canefe, Jaguar Kitap, ISBN 9786257027311).

17. roman (2009)

Det uoppløselige episke element i Telemark i perioden 1591-1896 (2013)

Tredje, og siste, roman om Bjørn Hansen (2019)


ALDIĞI ÖDÜLLER

Mads Wiel Nygaard's Endowment, 1969

Norveç Eleştirmenleri Edebiyat Ödülü 1969, Irr için! Grönt! için

Språklig samlings litteraturpris 1982

İskandinav Kurulu Edebiyat Ödülü 1989, Roman 1987 için

Norveç Eleştirmenleri Edebiyat Ödülü 1992, Onbirinci Roman Onsekizinci Kitap için

Dobloug Ödülü 1996

Gyldendalprisen 1996

Brage Ödülü Onur Ödülü 1998

Norveç Eleştirmenleri Edebiyat Ödülü 1999, T. Singer için

Vestfolds Litteraturpris 2001

Aschehoug Ödülü 2004

Brage Ödülü 2006, Armand V. Fotnother til en uutgravd roman için

İsveç Akademisi İskandinav Ödülü 2017.


KİTAPTAN ALINTILAR

“Asla bütünlenemeyecek yarım bir insan olduğunun bilincindeydi.”

"Bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz."

"... hızlı adımlarla yürümeye devam ederken, belki de kalabalıkta kaybederim kendimi diye belirsiz bir duygu geçti içinden"

“insan kaybettiği parıltısını özler”

“Gülümsemeye, hayata ve hayatın kendisinde biçtiği role aldırmıyormuş gibi davranmaya çalıştı ama başarılı olamadı.”

“İnsanlar ölüm karşısında bile durup düşünmüyorlar, diye geçirdi içinden, akıllarını başlarına almıyor, biraz alçakgönüllülük göstermiyorlar, hiç kimse kendi kendine sormak zorunda olduğu temel birkaç soruyu sormuyor, boş verip geçiyor.”

“uyanmak ve yeni güne başlamakta daima isteksizdi, uykusuna adeta sımsıkı sarılır, bırakmazdı”

“En son ne zaman biriyle sohbet ettin?”

“Hayaller susuzluğu gideriyor.”

“Ancak size söz veremiyorum, hatta tam tersini söylüyorum, bununla birlikte cesaretinizi kaybetmeyiniz  ve benim romanlarımdan birine karakter olarak giremeseniz de hayatınıza eskisi gibi devam ediniz.”

“Bir çağ kapanmıştı ve toplumsal konularla ilgili bir birey olarak Elias Rukla'yı da beraberinde götürmüştü, zira Elias tam da bu çağda kendini gençleri eğiten bir kamu görevlisi olmaya adamıştı. Yeni bir çağda gençleri eğitmeye niyeti yoktu, bunu yapabilecek vasıflara da sahip değildi zaten. İşte bu kadar basit. Durum bu kadar basit, diye bağırdı. Lanet olsun, durum bu. Dört bir tarafta çöküntü var. Etrafına bir bak, diye haykırdı. Artık uzun uzun konuşamıyorsun bile, lanet olsun. En son ne zaman biriyle sohbet ettin? Bir yılı geçmiştir herhalde, diye düşündü. Sana anlamlı gelecek bir şey bulabilmek için ticari çıkarlardan oluşmuş bir kümenin arasından seçip ayıklaman gerekiyor, diye ekledi. İnsanı konuşmaktan alıkoyar bu. Bu kümeye de demokrasi adını veriyorlar. Evet, ben buna küme diyorum, böyle deyince de halkı aşağıladığımı iddia ediyorlar, diye öfkeyle geçirdi aklından. Belki de haklılar, belki de artık ben gerçekten demokrasiye inanmıyorum.”

“Yoksul kitlelerin nasıl da başkentte yaşamanın cazibesine kapılıp oraya akın ettiklerini gözleriyle görmüştü. Yoksul ve renksiz günleri köylerinde bırakarak metropolün kenarına ilişmiş umarsız bir gecekondu dünyasına göç ediyor ve ömür boyu da oradan ayrılmıyorlardı. Geldikleri yerde daha iyi bir hayatları vardı ama yine de metropollere göçüyor ve dişleriyle tırnaklarıyla orada tutunmaya çalışıyorlardı. Neden? Çünkü insanlar cazibeye kapılıyorlardı. Büyük arabaların, televizyon programlarının, lüks lokantaların, trafik keşmekeşinin, sinemaların reklam ışıklarının, piyango çekilişlerinin, duvarların arkasında kapılarında silahlı güvenlikçilerin beklediği villaların ve bütün bunlarla aynı çağda yaşamanın dayanılmaz cazibesine. Açlıktan mideleri kazınsa da televizyonda gösterilenlerle aynı çağda yaşıyor olmak insana bunu unutturuyor. Hayaller susuzluğu gideriyor. Hayaller tatmin ediyor!”

"Ülkede verilen en yüksek zorunlu eğitimden geçmiş gençler arasında uygarlıktan hiç nasibini almamış ve bunu gizleyecek kadar terbiyesi olmayan, hatta bundan dolayı hicap duymayanlar da bulunuyormuş demek... "

“Kadın olsun, erkek olsun herkesin başına gelen, ancak kadınlar açısından cazibelerini yitirmek olarak anlaşılan doğal ve biyolojik bir sürecin sonucunda yüzü sarkmıştı, kadınlar bu gerçeği kabul etmeyip de hayatı doğal sürecinde yaşamak yerine, genç kızlıklarındaki gibi görünmek üzere bu sürece direndikleri taktirde ortaya zavallıca sonuçlar çıkabiliyordu.”

“Ölüm acısıyla burun buruna gelen herkes karşısındakileri etkileyen azametli bir duruş sergileyebilir. Ancak bu ne kadar devam eder dersiniz?”

“Düşmüştü artık, bundan geri dönüş yoktu, kalkmaya gönlü de yoktu, hatta gelip kaldırsalar bile kalmayacaktı.”

“Her günkü gibi özenerek tertemiz bir gömlek giymişti üzerine, bu çağda ve bu koşullar altında yaşamak zorunda kalmanın verdiği ve bir türlü kurtulamadığı rahatsızlığı bir nebze hafifletiyordu bu gömlek”

“Tedavülden kalkmış bir insan, demode, külüstür, son kullanma tarihi geçmiş bir öğretmen gibi hissediyordu kendini.”


YORUMLARIMIZ

MAHCUBİYET VE HAYSİYET

Öğretmenlik mesleği hakkında üzerinde sözü olmayacak, yorum yapmayacak kimse yoktur. Herkesin bir fikri vardır çünkü. Başka hiçbir meslekte olmayacak kadar. Aşırı yüceltme ile değersizleşme sarmalında salınır gider. Oysa çok karmaşık çok yönlü ve bulunduğunuz sınıf ortamındaki insan sayısı kadar da duygu ve düşünce yoğunluğunu içeren bir etkileşimdir öğretmenlik. Bu yazı öğretmenlik üzerine değil elbette. Yazım tamamen Dog Solstad’ın Mahcubiyet ve Haysiyet romanı hakkında.

Norveç’in önemli yazarlarından biri olan Dog Soltsad’ın bu romanına lisede edebiyat öğretmenliği yapan Elias Rukla’nın bir gün sınıfta her yıl müfredat konusu olan klasik metin olan Henrik İbsen’in Yaban Ördeği oyunu işlenirken; sisteme, öğrencilere, kendine dair sorgulamaları sonrasında, okul çıkışı şemsiyesinin açılmayışı üzerine geçirdiği sinir kriziyle başlıyor. Bu çok basitmiş gibi görünen ve hatta öğretmen olarak neredeyse her gün yaşadığımız duygusal iniş çıkışlarımız tabi ki Dog Solstad’ın kaleminden çok ustalıklı gelişiyor. Elias Rukla adındaki öğretmen karakterimiz Yaban Ördeği oyununu her yıl anlatıyor edebiyat dersinde. Ancak o gün başka bir açıdan görüyor oyundaki bazı şeyleri. Onun gördüklerini öğrencilerin de görmesini istiyor tabi. O duygudaşlığı yaşamadığı gibi öğrencilerin konuyla ilgisizlikleri, sıkılmaları yaşları gereği ciddiye almamaları o gün fazladan canını sıkıyor öğretmenin. Konunun bu kısmında bize de Yaban Ördeği oyununu okutma görevi veriyor tabi. Başka türlü bağlamı yakalayamayacağız. Çünkü Yaban Ördeği oyununda doktor karakterinin söylediği “bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz” sözü roman karakterimizin hayatı boyunca evliliği, işi, arkadaşıyla ilişkisi, sistemle ilişkisi aslında hayatı varoluşsal anlamda anlamlı kılmaya çalıştığı tüm bağların altındaki “inanmak istediği yalanlar” olduğunu görüyoruz. Görüyoruz diyorum ama bunu sanki karşımızda bir arkadaşımız var da onunla sohbet ederek düşüncelere dalıyoruz. Zaten tam bir orta sınıf sorunları bahsettikleri. Öğretmen olmamız, eşimiz dostumuz, iş arkadaşlarımız, tüketmeye odaklanmış tüketici bireyler olarak özdeşim kurmakta hiç zorlanmıyoruz. Hatta dünyanın en yüksek refah seviyesine sahip Norveç’te bunlar yaşanıyorsa biz ne yapalım diyerek rahatlıyoruz bile. Ama işte tek fark bu bizim yaşadığımız ekonomik ve toplumsal sorunların orada kırk elli yıl önce yaşanmış olması.

Ben Dog Solstadı iki yıl önce keşfettim. Hep de yaz kitapları olarak okudum onu. Diğer kitaplarını da aynı keyifle okudum. Dog Solstad çünkü hep modern dünya insanı ve onun içinde bulunduğu koşullardan bahsediyor ama yarattığı dünyalar ve yazım biçimi, kurgusu hep şaşırtıcı hep heyecan verici. Bu keyifi yaşamanız dileğiyle…

 

FATMA DEMİRCİ




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder