2 Ekim 2021 Cumartesi

 2020 YAZ KİTAPLARIMIZDAN ( BENİM GİBİ MAKİNELER/ Ian McEwan)

KİTAP HAKKINDA

Hiroşima ve Nagasaki’nin atom bombalarıyla yerle bir edilmediği, yaşamına savaş kahramanı olarak devam eden Alan Turing’in yapay zekâ alanında çığır açtığı bir dünya. Teknolojik yenilikler ve toplumsal huzursuzluklarla dolu alternatif bir 1980’ler Londrası’nda, yalnız ve amaçsız Charlie Friend ailesinden kalan parayı sınırlı sayıda üretilen ilk insansı robotlardan Ademler ve Havvalar’dan birini almak için harcar; aşık olduğu komşusu Miranda’ya, kendi Âdem’inin kişiliğini beraber oluşturmayı teklif eder. Fakat başlangıçta zekası ve uyumluluğuyla ikisini de etkileyen Adem zamanla kendi ahlak ilkelerini keşfedecek, Charlie ve Miranda’yı yüzleşilmesi zor bir sır ve içinden çıkılmaz ikilemlerle baş başa bırakacaktır.

İnsanı insan yapan şey nedir? Zeki bir makinenin insanların iç dünyasını anlaması bir gün mümkün olacak mı? Yapay zekanın insanı hem bilgi hem de etik bakımından aştığı bir dünya neye benzerdi? Ian McEwan’ın yeni romanı Benim Gibi Makineler bu gibi soruları sorarken heyecan ve gerilimi bir an olsun düşmüyor.

 

Zekice ve insancıl... Yapay zeka, rıza ve adalet kavramları üzerine bir kıssa gibi de okunabilecek retrofütürist bir aile dramı.


IAN MC EWAN KİMDİR?

Ian McEwan 1948’de İngiltere’de doğdu. Sussex Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı eğitimi gördü. East Anglia Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı üzerine yüksek lisansını yaparken romancı Malcolm Bradbury’den yaratıcı yazarlık dersleri aldı.

 

İlk öykü kitabı “First Love, Last Rites” (1976; “İlk Aşk, Son Törenler”, çev. Ahmet Deniz Özsoylu, Ayrıntı Yayınları, 2004) ile Somerset Maugham Ödülü’nü kazandı. Üç kere Booker Ödülü’ne aday gösterildi, 1988 yılında “Amsterdam” (1988; “Amsterdam’da Düello”, çev. Ülkem Gürpınar, Can Yayınları, 2000) ile bu ödülü kazandı. 2006’da “Saturday” (2005; “Cumartesi”, çev. İlknur Özdemir, Yapı Kredi Yayınları, 2007) adlı romanıyla James Tait Black Anı Ödülü’nü kazandı. Son olarak “Sahilde” adlı romanıyla İngiliz Kitap Ödülleri Yılın En İyi Kitabı ve Yılın En İyi Yazarı ödüllerini kazandı. Diğer önemli eserleri arasında “Beton Bahçe”, “Yabancı Kucak”, “Sonsuz Aşk”, “Kefaret”, “Çocuk Yasası” ve “Fındık Kabuğu” sayılabilir.


KİTAPTAN ALINTILAR

"Kendi hayatında mevsimleri görmemiş bir insan, aynen elma gibi, hep yeşil kalacaktır."

“Kullanım kılavuzu yalnızca etkiniz ve kontrolünüz olacağı yanılsamasını sunuyordu, anne babalar da çocuklarının kişilikleriyle ilgili böyle bir yanılsama içinde olurlardı.”

“İnsanın en çok hayranlık duyduğu kişi tarafından nefret edilmesi nasıl da çarpık bir duyguydu.”

“bizi bekleyen üzüntüler. Olacak bu. Zaman içinde gerçekleşecek iyileştirmelerle birlikte... sizi geçeceğiz... ve sizden daha kalıcı olacağız... sizi sevsek bile. Inanın bana, bu satırlar zafer ifadesi değil... Yalnızca esef."

"Düşer yaprağım,

yenilenir baharda,

Sen düşüp kalırsın."

“İnsanların bütün bir hafta sonra önünde kuyruk oluşturdukları şeyler altı ay sonra ancak ayaklarına giydikleri çorap kadar ilgilerini çekiyorlardı.”

“Hiçbir şey alışamayacağımız kadar tuhaf değildir.”

“Burada, tam karşımda, bir metre kadar uzağımda aşkın bütün canlı olasılıkları duruyordu ve tek ihtiyacım buydu.”

“Çağımız insan aklının geçerli bir kopyasını tasarlayabiliryordu, ancak mahallemizde, bir kaç kişi denediyse de, bir sürme pencereyi onlarabilecek biri yoktu.”

“Organize suçların, ev köleliğinin, sahtekarlığın ve fahişeliğin de altın çağıydı. Çeşitli konularda krizler tropikal çiçekler gibi patlıyordu: Çocukların yoksulluğunda, çocukların dişlerinde, obezitede, ev ve hastane inşaasında, polis sayısında, öğretmenlerin işe alımında, çocukların cinsel istismarında.”

"Kitleler...yoktur, yalnızca insanları kitle olarak görmenin yolları vardır."

“Benim varlığım bir boşluktan ibaretti. Onu ebeveynlikle doldurmak bir kaçış olurdu.”

“Ne var ki onların yazdığı güzel kodlarda Adem ve Havva’yı Auschwitz’e hazırlayacak hiçbir şey yok.”

“Geriye bakacağız ve eski zamanların insanlarının kendi kusurlarını ne kadar iyi betimlediklerine, kendi uzlaşmazlıklarından ve muazzam yetersizliklerinden ve karşılıklı olarak birbirlerini anlamamalarından ne kadar parlak, hatta iyimser masallar yarattıklarına hayret edeceğiz.”


KİTAP HAKKINDA YORUMLAR/ ALINTI

1980’li yılların İngiltere’sindeyiz. Alternatif bir tarihi kurgu yaratmış Ian McEwan. Kitapta, arka planda, Falkland Savaşı’nda yenilmiş bir İngiltere, seçimleri kaybetmiş bir Margaret Thatcher, çökmüş bir ekonomi, artan işsizlik, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci yer alırken, 1954’te intihar ederek yaşamına son veren yapay zekâ çalışmalarının öncüsü kabul edilen, Alan Turing ise hâlen hayatta.

Romandaki tarih akışı ise farklı: Savaşı Arjantin kazanıyor, M. Thatcher ağır savaş yenilgisi nedeniyle seçimleri kaybediyor, muhalefetteki İşçi Partisi iktidara geliyor, sosyalist Tony Benn Başbakan oluyor… Yaşanmış tarihten daha başka farklılıklar da var: Hiroşima’ya atom bombası atılmamış, John Lennon öldürülmemiş, bilgisayar ve yapay zekânın babası sayılan ünlü matematikçi Alan Turing 1954 yılında intihara sürüklenmemiş, yapay zekâ konusunda çığır açan çalışmalarını hâlâ sürdürüyor.

Roman kahramanlarından biri olarak da karşımıza çıkıyor ayrıca.

Yapay zekâ üzerine yaşanılan gelişmeler oldukça ileri düzeyde.

Roman ana karakterimiz, kendisine kalan yüklü bir miras sonucu, kısıtlı sayıda üretilen Âdemlerden birine ( 12 tane Âdem, 13 tane Havva üretilmiştir) sahip olur.

Dünyanın sonunu getirecek felaket senaryosu olan yapay zeka ve tabi ki robotlar… Robotların bilinci duyguları olur mu, olursa nasıl olur vs. Adalet, vicdan, aşk, sorumluluk ve dahi başka pek çok konuya felsefi yaklaşımlar hem de robotlar eşliğinde.   

İnsanın kendi benliği ve oldukça komplike olan ahlak sistemini, kendinden çok daha fazla bilgiyi saklama kapasitesi olan bir makinaya aktarması gerçekten onun yararına mıdır?

Kendi benliğine bile bu kadar yabancı olan, ahlaki birçok normu şartlara ve zamana göre değişen insanların dünyasına ‘en iyi şekilde tasarlanmış’ robotlar ayak uydurabilirler mi?

Kitabın ilerleyen kısımlarında, olay örgüsü zaman zaman akla hem yaratılış mitini, hem de toplum nezdinde anne baba olmanın kabul edilebilirliği konularını da tartışmaya açıyor.

Ian McEwan’ın 2019’da yayınladığı romanı ‘Benim Gibi Makineler’ yapay zekanın her geçen gün daha da hayatımıza girdiği şu dönemde çok temel 3 soruya cevap arıyor:

1.İnsanı insan yapan şey nedir?

2.Zeki bir makinenin insanların iç dünyasını anlaması bir gün mümkün olacak mı?

3.Yapay zekanın insanı hem bilgi hem de etik bakımdan aştığı bir dünya neye benzerdi?

Yalan söylemeyi bilmeyen, sıradan insanlardan daha yüksek ahlaki değerlerde ısrar eden bir robot karşısında kendi çelişkili tabiatımızı görmeye hazır mıyız? Buna karşılık çıkar ilişkileri ile kirlenmiş bir dünyada hiçbir kire bulaşmadan, “hiç” yalan söylemeden -robot gibi- doğru bir hayat yaşanabilir mi?

insan düşünmeden edemiyor. McEwan’ın hayal ettiği gibi kimi insan zaafları, ideolojik, kültürel bağnazlıklar olmasaydı, Alan Turing 1954’te eşcinselliği nedeniyle (yasal bir suç sayılıyordu o yıllarda) intihar etmeye sürüklenmeseydi, John Lennon öldürülmeseydi, Hiroşima’ya atom bombası atılmasaydı… Dünya kuşkusuz daha güzel olurdu.

ZEVKLE OKUYACAĞINIZ BİR IAN MCEWAN KİTABI DAHA/ İYİ OKUMALAR



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder