BİR AT BARA GİRMİŞ / DAVİD GROSSMAN/ 2022 OCAK
KİTAP HAKKINDA
Yarım kalan öyküler, söylenmeyen sözler, beklenmedik
darbeler... Kitapları otuzu aşkın dilde okunan büyük yazar David Grossman,
ustaca kurguladığı bu çarpıcı metinde son sayfasına değin soluk kesen bir öykü
anlatıyor ve okurunu, sahnesinde tuhaf bir adamın, Dovaleh G.’nin dikildiği
komedi kulübünün kapılarından içeriye sokuyor. Dovaleh G., parlak spotların
altında, onu meraklı gözlerle izleyen seyircinin karşısında hayatını temize
çekiyor ve adeta bir psikiyatrın koltuğunda uzanmışçasına geçmişin loş dehlizlerine
dalıyor. Ters köşelerle dolu bir gösteri bu; sahnedeki adam kendi hikâyesini
anlatıyor ve bu hikâyede espriler, seyircinin suratında birer yumruk gibi,
birer tokat gibi patlıyor.
Man Booker Uluslararası, Ödülü’ne layık görülen ve samimi,
doğrudan anlatımıyla büyük övgü toplayan Bir At Bara Girmiş, herkesin derdinin
kendine olduğu, her koyunun kendi bacağından asıldığı dünyada onca yalnızlığa
rağmen görülmeye, duyulmaya, anımsanmaya duyulan ihtiyacın ve kahkaha ile
gözyaşları arasındaki bir arpa boyu mesafenin romanı.
DAVİD GROSSMAN KİMDİR?
David Grossman (İbranice: דויד גרוסמן) 25 Ocak 1954 doğumlu
İsrailli bir yazardır. Kitapları 30 üzerinde dile çevrilmiştir ve birçok ödül
kazanmıştır. 2008 yılında yazdığı, “Vatanın Sonuna” adlı kitabında
İsrail-Filistin savaşına değinir. Bu kitabından sonra, bir çocuk kitabı,
çocuklar için bir opera ve çeşitli şiirler yazmıştır[1]. 2014 yılında yazdığı
“Zamandan Ayrılmak” kitabı, çocuklarının ölümünden sonra acı çeken ailelerle
ilgilidir. 2017 yılında, daima beraber çalıştığı çevirmeni Jessica Cohen’le
birlikte, “Bir At Bir Bara Girer” adlı kitabıyla Man Booker Uluslararası
Ödülü’nü kazanmıştır. 2018’de edebiyat dalında İsrail Ödülü’nü almıştır.
Grossman Kudüs’te doğdu. İki erkek kardeşten büyük olanıdır.
Annesi, Michaella, Filistin Mandası’nda doğdu. Babası, Yitzhak dul olan
annesiyle birlikte, 9 yaşındayken Polonya’nın Dynów kasabasından İsrail’e
göçtü. Annesinin ailesi Siyonistti ve fakirlerdi. Büyükbabası, Galilee’de yol
döşüyordu ve daha fazla gelir için halı alıp satıyordu. Biyolojik annesi
Polonya’da manikürcülük yapıyordu ama polislerin kendisini ve ailesini rahatsız
etmesiyle daha önce hiç terketmediği doğum yerini terk etmek zorunda kaldı.
Oğlu ve kızıyla birlikte Filistin’e göçtü ve zengin muhitlerde ev temizliği
yaptı.
Grossman’ın babası otobüs şoförlüğü yaparken bir kütüphanede
kütüphaneci oldu. Babasının kütüphaneyle olan ilişkisinden dolayı, David
“okuyan bir çocuk” oldu ve edebiyata karşı ilgi geliştirdi. Bu ilgi daha sonra
kariyerine dönüşecekti. Grossman bu durumla ilgili, “Babam bana çok şey verdi,
ama bana daha çok Sholem Aleichem’i verdi” demiştir. Sholem Aleichem,
Ukrayna’da doğan ve Yiddiş dilinde verdiği büyük eserlerle bilinen bir
yazardır. Aleichem, daha çok “Çatıdaki Düzenbaz” müzikaline ilham verdiği
hikâyeleriyle bilinir. 9 yaşında, Grossman Sholem Aleichem’in çalışmaları
hakkında yapılan ulusal bir yarışmayı kazandı ve daha sonra ulusal radyoda
çocuk aktör olarak çalışmaya başladı. 25 yıl kadar İsrail yayıncılığında
çalıştı.
1971 yılında, Grossman istihbarat bölümünde askeri görevine
başladı. 1973 yılında Yom Kipur Savaşı’nın patlamasına rağmen, Grossman hiçbir
çatışamaya katılmadı. Grossman, Kudüs İbrani Üniversitesinde felsefe ve tiyatro
okudu. Üniversiteden sonra, bir zamanlar çocuk aktör olarak çalıştığı radyoda
çalışmaya başladı. Daha sonra, İsrail’in ulusal radyosu, Kol Yisrael’de sunucu
oldu. 1988 yılında, Filistin yönetiminin kendi devletini deklare ettiği ve
İsrail’in varolma hakkını tanıdığı haberini saklamamasından dolayı işten
kovuldu.
Grossman Kudüs’ün dışındaki Mevasseret Zion’da yaşamaktadır.
Çocuk psikoloğu olan Michal Grossman’la evlidir. Yonatan, Ruthi ve Uri isimli
üç çocukları vardı. Çocuklarından Uri, İsrail Ordusu’nda tank komutanıyken,
2006 Lübnan Savaşı’nda öldü. Uri’nin hayatı daha sonra, Grossman’ın kitabında
hatırlandı ve kutlandı. 2015’te Grossman, Edebiyat dalında aday gösterildiği,
İsrail Ödülleri’nden adını çekti. Bunun nedeni, Netanyahu’nun hakem panelindeki
iki kişiyi, anti-siyonist oldukları gerekçesiyle hakemlikten çekmeye
çalışmasıydı. 2018 yılında Grosman ödülü kGrossman dobra ve solcu bir barış
aktivistidir. The Economist gibi ünlü dergiler tarafından, İsrail’in kültürel
elitinin solcu temsilcisi olarak tanımlanmıştır. İlk başta, İsrail’in 2006
Lübnan Savaşı’ndaki tutumunu, nefsi müdaafa olarak desteklemiştir. 10 Ağustos
2006’da Grossman ve diğer yazar arkadaşları Amos Oz ve A.B. Yehoshua bir basın
toplantısı yaparak, hükümeti bir ateşkese yönelmesi çağrısında bulundular.
“Savaşa gitmek hakkımızdı, fakat her şey daha karışık hale geldi... birden
başka çözüm yolu olduğuna inanıyoruzç” diyerek, müzakereye dayalı bir çözümü
önerdiler.
İki gün sonra, Grossman’ın 401’inci Zırhlı Tugayında
Üstçavuş olan 20 yaşındaki oğlu Uri, güney Lübnan’da öldürüldü. Ateşkes
başlaman biraz önce, içinde bulunduğu tank tanksavar füzesi tarafından
vurulmuştu. Grossman, oğlunun ölümünün, Filistinlilere karşı tutumunu ve
İsrail’in Filistinliler politikasına karşı olan muhalefetini değiştirmediğini
belirtti. Hikayelerinde siyasetten uzak durmaya çalışsa da oğlunun ölümü,
İsrail-Filistin savaşını daha detaylı bir şekilde ele almasına neden oldu. Bu
açık bir şekilde, “Vatanın Sonuna” kitabında görülüyordu.
Grossman, oğlunun ölümünden iki ay sonra, 1995 yılında
öldürülen İzak Rabin’in ölüm yıl dönümü için toplanan 100,000 kişiye seslendi.
Ehud Olmert hükümetinin liderlik konusunda başarısız olduğunu ve bölgede
pozitif gelişmeler için tek umudun, Filistinlilere ulaşmakla olduğunu belirtti:
“Tabii ki yastayım, ama acım öfkemden daha büyük. Bu ülke ve
senin (Olmert) arkadaşlarınla bu ülkeye yaptıklarınız için acı içindeyim.”
Savaşla arasındaki kişisel bağ için, Grossman şunları
söyledi:
"Beni basmakalıp etiketlerle bağdaştıran kişiler oldu.
Onlara göre ben, kendi çocuğunu askere asla göndermeyecek, hayatın ne olduğunu
bilmeyen naif bir solcuydum. Sanırım bu tür insanlar gördü ki, İsraili çok
eleştirebilirsin ve buna rağmen onun ayrılmaz bir parçası olabilirsin. Bunu
İsrail Ordusu’na ihtiyat personeli olarak söylüyorum"
2010 yılında Grossman, karısı ve ailesi, gittikçe yayılan
İsrail yerleşim birimlerine karşı protestolara katıldı. Doğu Kudüs’te,
Filistinlilerin evlerini ellerinden alıp yerleşen Yahudi yerleşimcileri
protesto ederken polisler tarafından saldırıya uğradı. The Guardian gazetesi
için çalışan bir gazetecinin nasıl bu kadar bilindik bir gazeteci saldırıya
uğruyor sorusuna: “Beni hiç tanıyorlarmı bilmiyorum” diyerek cevap verdi.azandı.
Ödüller ve Onurlar
1984: Yaratıcı çalışma dalında Başbakanlık Ödülü
1985: Bernstein Ödülü (Orijinal İbranice Roman Kategorisi)
1993: Bernstein Ödülü (Orijinal İbranice Roman Kategorisi)
2001: Sapir Ödülü – Kaçabilecek birisi
2004: JQ Wingate Ödülü (kurgu) Kaçabilecek birisi
2004: Italian ödülü- Premio Flaiano
2004: Bialik Ödülü- Edebiyat (Haya Shenhav ve Ephraim Sidon
ile)
2007: Emet Ödülü
2007: Ischia Uluslararası Gazetecilik Ödülü
2008: Geschwister-Scholl-Preis
2010: Albatros Edebiyat Ödülü “Vatanın Sonuna” (Alman
Çevirmen Anne Birch Hauer ile birlikte)
2011: JQ Wingate Ödülü “Vatanın Sonuna”
2015: St. Louis Edebiyat Ödülü, Saint Louis Üniversitesi
2017: Man Booker Uluslararası Ödülü
2018: İsrail Ödülü
Kaynak: Vikipedi
KİTAPTAN ALINTILAR
“Tanrı'dan bahsediyor.
Benden söylemesi, bir yerlerde takdir edilmenin en sağlam
yolu orada bulunmamaktır.”
“Öfke dolusun," dedi bana. "Hayır, hasret
doluyum," diye geçirdim içimden.”
“Haklı mıyım yoksa haklı mıyım?”
“Neden bahsettiğimi anlıyormuş gibi yapın bir zahmet, tamam
mı?”
“Demek geldin, diyor bakışları. Bak zaman bizi ne hale
getirdi, al, işte karşında duruyorum, hiç acıma bana.”
“Akıl almaz bir olay, öyle değil mi? Benim için her şeyin en
iyisini istediğini iddia eden bir kadın bu ve tutup beni dünyaya getirmiş!”
"Düşünmekten ne çıkardı ki, hem hiç kimse düşüncelerini
dizginleyemez, insan beynini durduramaz ki, ya da bunu değil yalnızca şunu
düşün diye ayar çekemez ki beynine. Yalan mı?"
“Adalet gözle görülür olmalıdır.”
“İnsanların dünyadaki günleri sayılıdır, unutma, sen sen ol,
o sayılı günleri onlar için hoş kıl.”
“...sevgili Fernando Pessoa'mızdan alıntı yaparak şöyle
fısıldadığını duyabiliyorum kulağıma: 'Bütün olmak için, var olmak yeter de
artar.'
“Hayattaki en büyük başarım geniş ve birlik olmuş bir aile.
En azından bana karşı.”
"Kendi kendisini incitmekte bu kadar başarılıyken
başkasına neden gerek duyduğunu merak ediyorum."
"Kendimi o kadar az anlıyorum ki..."
-Beni görmeni,
gerçek anlamda görmeni, sonra da bana anlatmanı istiyorum.
-Ne anlatacağım ki
sana?
-Gördüğünü."
“Öksüz demek birdenbire yaşlanan kişi demek, değil mi? Ya da
sakat gibi bir şey. Mesela Ölü Deniz fabrikasında çalışan babası vincin altında
kalan ve o günden sonra kekelemeden konuşamaz olan, dokuzuncu sınıftan Eli
Stieglitz’e denir öksüz diye. O zaman ben de mi kekelemeye bağlayacağım acaba?
Öksüz nasıl bir ses çıkarır? Babası olmayan öksüzle, annesi olmayan öksüz
arasında bir fark var mıdır?”
“İşte böyle sayın seyirciler! Bu hayatın gelip dayandığı yer
budur. İnsan planlar yapar, Tanrı ise ona kelek atar.”
“O şey vardır ya, dedi usulca, "hani insanın içinden
elinde olmaksızın fışkıran şey? Dünyada belki yalnızca o biricik kişinin sahip
olduğu şey?"
Kişiliğin ışıltısı, diye geçirdim içimden. İçimizdeki kor.
Ya da içimizdeki karanlık. O muamma. Eşsizliğin o titreşimi. Kişiyi tanımlayan
sözcüklerin ötesinde yatanlar; kişinin başına gelen, hayatında ters giden ve
ruhunda zaman içinde çarpıklaşan şeylerin ötesinde.”
YORUMLARIMIZ
Kitabımız, Netanya kasabasında tek gecede yaşanan iki saatlik
bir stand-up gösterisine odaklanıyor.
Mekân olarak bir bar ve sahnede canlı performans sergileyen
Dovaleh G.
“Bayanlar ve Baylar! diye duyuruyor, alkışlarınız Dovaleh G
için gelsin!”
Stand-up sanatçısı Dovaleh G, çocukluk arkadaşı hakimlikten
emekli Avishai Lazar''dan (çocukluğu boyunca eşit ilişki kurabildiği tek
yaşıtıdır) gece kulübüne gelip onu izlemesini ve düşüncelerini belirtmesini
ister. Barda kahramanımızı izleyen tanıdık çok kişi var ancak kitap Dovaleh G
ve Avishai Lazar'ın gözünden ilerliyor.
Metin boyunca bol bol fıkralar ve espriler uçuşuyor. Kitaba
adını veren “Bir At Bara Girmiş” fıkrası ise kitapta yarım kalan tek fıkra.
İsrail politikasına
oklarını yöneltiyor. Yahudi Soykırımı önemli bir tema ayrıca.
Dovaleh G'nin annesi Yahudi Soykırımından tüm ailesini
geride bırakarak, ağır hasarlarla kurtulmuştur. Baba ise bir şekilde
soykırımdan yırtmış, Dovaleh'in deyimiyle " felakette kendisine figüran
olarak dahi rol bulamamış," biridir. Anneye karşı oldukça yumuşak olsa da
Dovaleh G'ye karşı acımasız ve serttir.
Kendi yaşamından kesitler anlatmaya başlayınca Dovaleh G;
anne, baba ve çocuktan oluşan küçük ailesinin sırlarını da ortaya döküyor.
“Dovaleh'e Vurmaca oyunu”nun baş kişisi küçük Dovaleh başlangıçta annesini
güldürebilmek için ellerinin üzerinde
yürüse de savunma mekanizması olarak kullanıyor sonrasında bunu.
Fıkraların, esprilerin arasında sık sık geçmişe dönüyoruz,
İsrail'de liselilerin askeri eğitim için yolllandığı kamplardan olan Gadna
kampında, 14 yaşındaki Dovaleh'in hayatının değiştiği o ilk cenaze gününde
takılıyoruz. Dovaleh'in ebeveynlerinden biri ölmüştür ama annesi mi babası mı
kimse bilmez.
Refakatçisi asker ile
cenaze için yolan çıkan küçük Dovaleh'i
fıkralarla dolu bir yolculuk yapar. Ordudaki fıkra yarışmasının şampiyonudur
asker. En azından o öyle söyler.
Dramını komediye çeviren komedyenin dramı. Kimi seyirciler
karşılaştıkları sıra dışı gösteri nedeniyle kulübü terk ederken, kimi merakla
gösterinin sonuna dek kalmayı tercih eder. Yazar okuyucuyu da bu gösteride
barda oturan seyirciler arasına yerleştiriyor.
Hoşça vakit geçirmek, hatta gülmek için masaları dolduran
seyirciler Dovaleh G'nin gösterisi sonunda, bir nevi, umduğunu değil bulduğunu
yemek zorunda kalır.
Eski hakim Lazar gitmek ve kalmak arasında bocalasa da
kalmayı tercih ediyor. Çünkü anlatılanlarda kendisi de kendi gerçekleriyle ve
kişiliğindeki eksiklikleriyle hesaplaşmasına tanıklık ediyoruz.
Son zamanlarda okuduğum en ilginç kurguya sahip.
Alışageldiğimiz gibi bölümlerden oluşmuyor. Tüm olaylar ve karakterler aynı
anda sahnede var edilmiş. Kitabın durak noktaları ana karakterin nefes
alabilmek için es verdiği zamanlar. Seyircilere ve okuyuculara yer yer cinnet
hali yaşatsa da, çarpıcı bir anlatımda dikkatle onu izliyoruz. Dovaleh G ile
birlikte hayatımıza bakıp geldiğimiz noktadaki pişmanlıklarımızı ya da
yetkinliklerimizi düşünüyoruz.
Standapçı Dovaleh G., arkadaşı ve kadın ( beklenmeyen
izleyici) kitabın ana karakterleri…
Komedyenler üzerine düşündüm (Daha doğrusu kitaptaki türden
komedyenler üzerine…)
Bu öyle bir meslek ki salondaki en zeki kişi siz
olacaksınız, her an anlık memnuniyet vermek zorundasınız, bütün salonu kontrol
etmelisiniz ve bunu sağlayan her türlü dengeye hakim olmalısınız. Gerektiğinde
onurunu ve utancını ayaklar altına almayı gerektiren metodları kullanarak…
Her an güldürmek için orada bulunmanın baskısı. Bunu
yapamadığınız zamanlarda ortaya çıkan yok olmak tehlikesi, var olmakla yok
olmak arasındaki o ince çizgi üzerinde yaşamanın baskısı.
Güldürmek uğruna gülemez hale gelmek. Kitapta komedyenin
gülmediğine dair bir belirti yok ama böyle olduğunu düşünüyorum. Komedyenler
hiç gülmez değil tabi ki, ama mesleklerinin bu duyguyu kaybettirdiğini
düşünüyorum. Komedyenlik deyip geçmemeli, çok zor bir meslek.
Dovaleh G'nin kendini parçalamasının tanığı olduk.
Kahramanımız hasta, belki de son gösterisinde geçmişi ve hayatında bir şekilde
yer almış insanlarla yüzleşiyor. Kitapta salt bir acı, kelimelerle ifade
edilemeyecek kadar büyük bir çöküş var. Bu acıyı okumuyoruz, ancak görüyoruz.
Yazar bu acıyı bize farklı yollar ve betimlemelerle hissettiriyor.
********
“Gör, beni!
-Beni görmeni, gerçek anlamda görmeni, sonra da bana
anlatmanı istiyorum.
-Ne anlatacağım ki sana?
-Gördüğünü."
“Dedikleri zor bela anlaşılıyor artık. Ayağa kalkıp sahneye
daha yakın olan bir masaya geçiyorum. Onu bu kadar yakından görmek tuhaf
geliyor. Bir an başını kaldırdığında, spot ışığı görsel bir yansıma
yaratıyor ve on dört yaşında bir adamın içinden elli yedi yaşında bir çocuk çıkıyor.
**********
Acınmadan ve acındırmadan bir acı nasıl anlatılır?
Güldürerek
Elleri üzerinde yürüyen bu çocuğu sevgiyle kucaklamak istedim.
"Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor. /
Edip Cansever"
Kitabın seveni kadar sevmeyeni de çok. Ben ve birlikte
okuduğum arkadaşlarım çok sevenlerdeniz.
Keyifli okumalar/ NİGAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder