6 Aralık 2021 Pazartesi

 

SON ADA/ ZÜLFÜ LİVANELİ/ KASIM 2021 HAVALI OKURLAR



KİTAP HAKKINDA

"Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir."
-Yaşar Kemal-

Son Ada'nın adsız anlatıcısı, adını kendisinin koyduğu bu yeri "son sığınak, son insani köşe" olarak niteliyor. Anlattığı, nerdeyse bir ütopya: "Herkes elinden geldiği kadarını, içinden geldiği kadarını yapıyordu." Ancak bu durum uzun sürmez: Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşmesi, bu cennet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır.

Başkan, Son Ada'yı her tür "anarşi"den kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu "çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak" oluşturduğu "kurul"lar eliyle yönetmeye, adanın ağaçlıklı yolunu "park ve bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş" bir hale getirerek başlar. Görünüşte her şey demokratik geleneklere uygundur.

Ütopya tam bir distopyaya dönüşürken, başta martılar, bu gidişe başkaldıranlar da vardır...

"Livaneli'nin bu benzersiz yaratıcı romanında, insan yapısı otoriteyle karşı karşıya... Yazar bizi dünyamız üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Mutlaka okunmalı."
-Prof. Lenore Martin, Harvard Üniversitesi-

"Romanı bitirdiğinizde, bir yurdu yok eden kişilerin, küçük bir adayı da kolaylıkla yok etmesinin doğal olduğunu anlıyorsunuz."
-Hasan Akarsu, Cumhuriyet-
(Tanıtım Bülteninden )

 

ZÜLFÜ LİVANELİ KİMDİR?

Ömer Zülfü Livanelioğlu (d. 20 Haziran 1946, Ilgın, Konya) veya daha çok bilinen adıyla Zülfü Livaneli, Türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve film yönetmenidir.

Ömer Zülfü Livanelioğlu, 20 Haziran 1946'da Konya'nın Ilgın ilçesinde dünyaya geldi. Livanelioğlu ailesinin büyük dedeleri Ömer Efendi 93 Harbi’nde Artvin’in Ermeni ve Rus işgaline uğraması üzerine Erzurum’a gelerek Ahmet Muhtar Paşa’nın ordusuna katılmıştır.

 

Ömer Efendi Harput Redif Taburu’na mülazım rütbesiyle atanır. Daha sonra burada çıkan çatışmada şehit düşer. Ömer Efendi’nin tek oğlu olan Zülfü Efendi, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde sorgu hâkimi olarak görev yapar. Soyadı Kanunu çıktığında, babasının geldiği Artvin/Yusufeli/Livane Sancağı'na izafeten Livanelioğlu soyadını alır. Zülfü Efendi’nin oğullarından üçü de hâkim olmuştur. En büyükleri ve Zülfü Livaneli'nin babası olan Mustafa Sabri Livanelioğlu, Yargıtay Başkanvekilliğine kadar yükselmiştir.

ABD Fairfax Konservatuvarı'nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel'in eşi olan eniştesi Turhan Yücel'den, Ilgın'da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan Bey'in kendisine hayatını değiştirecek bir sermayeyi hediye ettiğinden haberi yoktu.

 

Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farantouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam, Sezen Aksu gibi yerli ve yabancı sanatçılar tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300'e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.

 

Türkiye'den ansızın ayrılarak İsveç'e sürgün yıllarında muhtelif işlerde çalışan Livaneli'nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye'de suçlanan kişilerin uğrak yeri hâline gelen İsveç'te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.

 

Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: "Yer Demir Gök Bakır", "Sis", "Şahmaran" ve "Veda". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödüllerine layık görüldü. "Sis", "En İyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.

 

Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk-Kul Forumu'nda yer aldı.

 

Livaneli; Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikis Theodorakis gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.

 

1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı "Nazım Türküsü" adlı albümde Nâzım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.

 

"Arafat'ta Bir Çocuk", "Geçmişten Geleceğe Türküler", "Sis", "Orta Zekalılar Cenneti", "Diktatör ile Palyaço", "Sosyalizm Öldü mü", "Engereğin Gözündeki Kamaşma", "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm", "Mutluluk", "Leyla'nın Evi", "Sevdalım Hayat", "Son Ada", "Sanat Uzun, Hayat Kısa", "Serenad" veKardeşimin Hikâyesi kitaplarının yazarı olan Livaneli, uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.

 

19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye'nin en büyük konserini gerçekleştirme unvanını kazanmıştır.

Ömer Zülfü Livaneli, Ülker Livaneli ile evlidir ve Aylin Livaneli adında bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş ve beş albüm çıkarmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şu an yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır. Yayımlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejetaryendir.


KİTAPTAN ALINTILAR

“Doğrudur; kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik.”

“Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.”

“Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor.”

“Ah unutulmuşluk, terk edilmişlik... Ah yalnızlık!”

“...yüreğim sızlayarak seni özlediğimi bilmeni isterim.”

“Hayaller sadece avunmak, çaresizlik duygumu kısa bir süreliğine dindirmek içindi.”

“Şiir silahtan güçlüdür!”

“Yasak tanımaz rüzgar

Zincir vurulmaz martıya

Bir de insan kalbine.”

"Kendi sesin! İşte en önemli şey bu. Senin sesin! Dünyada hiçbir tarza, hiçbir modaya oturtulamayacak kadar senin olan bir üslup. Elin gibi, gözün, bakışın, gülüşün gibi senden bir parça.”

“Her devrim kurban ister!”

“Aynı denizde, aynı çevre koşullarında yaşayan köpekbalıklarının kötü, yunusların iyi olmasını neyle açıklayabilirdik?”

“Keşke hayat, masallarda ki gibi olsa…”

“Peygamberi dağa doğru koşarken görenler, “Ey İsa, aslandan, kaplandan mı kaçıyorsun?” diye sormuşlar. “Ben peygamberim, aslandan, kaplandan korkmam.” “Peki neyden kaçıyorsun?” “Ahmaklardan kaçıyorum çünkü onlarla baş edemem.”

“Siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini bu kadar kapamaya hakkın yok.”

“Evet, yürekleri nasır bağlamış bu insanların.”

“İnsan yüreği çok karanlık, çok karmaşık…”

“İnsanlar eşit değildir. Güçlüler ve zayıflar vardır ve hayat bunlar arasındaki mücadeleden ibarettir.”

“Çünkü bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden  nefret etmesine yol açıyor.”

“Aslında biz bu yaşamın güzel olduğunu düşünmüyorduk bile artık; o kadar alışmıştık ki, yaşayıp gidiyorduk işte.”

“İçimde bir şeyin kırıldığını hissettim. Hem de bir daha onarılamayacak biçimde…”

"... insanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur..."

“Geçip giden yıllar, saçlara düşen aklar, anlatılamayan duygular...”

"Biz insanlar evren hakkında düşünürüz, yargılara varırız ama evrenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü hiç merak etmeyiz."

"Öfke ve isyan yüklü bir çığlıktı bu; dünyanın bütün haksızlıklarına, bütün zulümlerine karşı atılmış müthiş bir çığlık."


YORUMLARIMIZ

“Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.”
Kendilerine yaşanabilir bir dünya kurmak için küçük bir adaya yerleşen insanların başına gelenleri anlatan bir roman Son Ada.. Çam fıstıklarını satarak, balıkçılık yaparak ve küçük bahçelerine ektikleri sebzelerle, kendi hâlinde yaşayıp giden insanların huzurlu sakin hayatları…

 

40 haneden oluşan adada yaşayan insanlar, günlük hayatın ve toplumsal sistemin tüm sıkıntılarından uzaktadır. Lara ile 36 Numara, kötü giden ve kaygılarla dolu hayatlarından kaçıp, beraber bu adaya sığınmışlardır. Emekliye ayrılan bir devlet başkanının adaya gelip yerleşmesine kadar herkes huzur içinde ve stresten uzak, doğal bir yaşam sürmektedir. İnsanların, adada yaşayan martılarla yazısız bir anlaşmaları vardır. Bu anlaşmaya göre iki taraf da birbirinin hayatına müdahale etmemekte ve barış içinde yaşamaya devam etmektedir. Bir gün Başkan, aile ve adamları Ada’ya gelip yerleşirler ve o günden sonra bir dönüşüm başlar. Önce ağaçlar kesilir. Ağaçların kesilmesine karşı çıkan adalılardan sonra Başkan, var olan düzenin bozuk bir düzen olduğunu ve anarşinin hâkim olduğu bu Ada’da bir yönetim kurulu oluşturularak demokrasinin getirilmesi gerektiğini önerir. Başkanlık komitesi bir kurallar listesi yayınlar ve kurallara uyulmadığı takdirde halkın cezalandırılacağını belirtir.


Başkan tüm bunlarla yetinmeyip, bir tehdit olarak gördüğü martılara karşı savaş açmaya karar verir.  Ardından başlayan martı ve martı yumurtaları katliamı martıların da adaya ve insanlara zarar vermesiyle devam eder. Bunu terör olarak tanımlayan Başkan, adaya martı yumurtaları ile beslenen tilkileri getirir. Ekolojik dengenin bozulmasıyla adada artan yılan sayısı insan hayatını tehlikeye atar. Yılanları da avlaması için adaya leylekler ve leyleklerin yuva yapması içinde uzun direkler getirtilir. Yılanları öldürmek için kokusu çok kötü olan zehirler getirilir, yasemin kokulu ada pis kokmaya başlar, zehirler içme suyuna karışır, insanları hasta eder. Bunun da yetmemesi üzerine ormanda kontrollü bir yangın çıkarılır ve adanın büyük bölümü yangına teslim olur. Başkan, Lara, Yazar ve 36 Numara’nın ona karşı geldikleri ve hakaret ettikleri gerekçesiyle tutuklanmasını emreder. Tam o sırada bakkalın oğlu koşarak Başkan’a saldırır ve beraber uçurumdan yuvarlanırlar. Ardından Başkan’ın adamları adadan ayrılır ve askerlerle beraber geri dönerek tüm ada sakinlerini zincire vururlar. Başkan’ı öldürme eylemini kimin gerçekleştirdiğini öğrenmek için hepsini alıp hapishaneye kapatırlar. Anlatıcı, Yazar ve Lara’dan bir daha haber alamaz ve roman onun pişmanlık dolu sözleriyle sona erer. Savaşın kazananı birlik olmayı başaran martılardır.

Romanda demokrasi kavramına farklı bir bakış açısı getirilmiş. Demokrasi her zaman demokrasi değildir. Seçebiliyor olmak, demokrasinin doğru işleyeceği anlamına gelmiyor bazen. Sonuçları beklendiği gibi olmayabiliyor.

Yine romanda kişisel ve politik çıkarlar yüzünden doğaya verilen zararların ne boyutlarda olabileceğine yönelik göndermeler yapılmış. Korkunun, açlığın insan üzerinde ne derece etkili bir tehdit olduğu vurgulanmış. Yanlışı yanlışla düzeltmenin sonuçlarının maddi manevi zararlarına dikkat çekilmiştir.


Romanın gerçek hayatla ilişkisi ideolojik boyutta olup  12 Eylül darbesi ve ardından yaşananlara gönderme yapmaktadır. Halktan kişilerin çeşitli sebeplerle tutuklanmaları, tarihsel olarak darbe sonrası ülkede yaşanan kaos ve haksız yargılama süreçlerini akla getirmektedir. Kitapta darbecilikten ve ya faşizan bir yönetimden söz edilmemiştir. Aksine basit bir dil kullanılarak ipuçlarıyla okura sorgulama imkânı tanımıştır. Alımlama esteği kuramının ustaca işlendiği romanda Yazar adlı karakter şöyle diyor anlatıcıya:“Kelimeleri güzelleştirerek ya şiddetlendirerek, güzel tasvirlerle insan hallerini anlatmaya kalkma. Sen anlat, gerisini okur kafasında tamamlasın.” Zülfü Livaneli de tam da bunu yaparak bıraktığı anlamsal boşlukları okuyucunun doldurmasını istiyor. Kahramanlara isimleri verilmemiş ve bunu okuyucunun yapması bekleniyor.

 

Yaşar Kemal’ bu roman hakkında düşüncelerini ifade ederken “Zülfü yepyeni bir ustalık, yepyeni bir roman getirmişti. Beklemediğim bir yenilikti. Önce zalimliği gözükmeyen bir zalim. Gururlu ama gururu hiç belli değil. Zülfünün romanlarındaki inceden ince psikolojiyi bulmak kolay değil. Onun romanları zenginliktir. Bu romanda yaşam kadar canlılık vardır. Her romancıya nasip olmaz.” Diyor  ve ekliyor  “Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir.”

 

“Neyse ki her zaman el değmemiş bir son ada vardır.”

Keyifli okumalar/ Demet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder