13 Ocak 2018 Cumartesi

KASIM AYI KİTABIMIZ; BOZKIRKURDU

YAZARI; Herman HESSE :1877 De Almanya’nın Calw kasabasında doğdu. Eğitim sistemindeki kısıtlamalara ve misyoner babasının dinsel baskılarına direnerek Maulborn İlahiyat Okulu’ndan ayrıldı. Bir süre kitapçılık yaptıktan sonra 1904’te serbest yazarlığa başladı. Birinci dünya savaşında tarafsız kalan İsviçre’ye yerleşerek Aiman militarizmi ve milliyetçiliğini yeren yazılar yazdı. Savaş tutsakları ve gözaltına alınanlar için bir dergi çıkardı.1923’te İsviçre uyruğuna geçti.
   Savaş ortamının ve kişisel sorunlarının etkisiyle ağır bir bunalım geçiren  Hesse, Jung’un öğrencisi Lang’dan psikanaliz tedavisi gördü. 1911’de Hindistana yaptığı yolculuk Doğu Kültüründen etkilenmesine yol açtı. Eserlerinde kişiliğin uygarlığın yerleşik kalıplarından kurtularak özbenliğini bulmaya çalışmasını işledi. Hesse Doğu Kültürüne yakınlığı nedeniyle özellikle 1960’larda Amerikada canlanan Budizm akımları arasında en çok okunan yazarlar arasına girdi. Romanları, öyküleri, şiirleri, denemeleri, politik makaleleri, kültürel eleştirel yazılarıyla; tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaştı. 1946’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Hesse, 1962’de İsviçre’nin montagrola kasabasında öldü.
   
  BOZKIRKURDU

   Burjuva; kentlerde yaşayan, üretim araçlarını ellerinde bulunduran, ve kendi başına üretim ve kazanç yollarında çalışarak kendine oldukça geniş bir geçim sağlayan kimse.
  Romanın kahramanı: Hanry Haller; burjuva dünyasından nefret eden yanı: Bozkırkurdu. Karekterin iki ayrı yanı; insan ve kurt, bu iki varlığın ikili ilişkileri işleniyor romanda.
   Harry Haller sistemin içinde kendini Bozkırkurdu olarak hissediyor. Çok okuduğu, çok düşündüğü için ve kendini sistemin dışında tutmaya çalıştığı için gittikçe yalnızlaşıyor ve bunalıma giriyor. Tek çarenin intihar olduğunu düşünüyor. Tam da bu noktada ters bir çözüme yöneliyor ve yaşama atılma cesaretini gösterip daha önce yaşamadığı ve kabul etmediği her şeyin sorgulamasını iç dünyasında yapıyor.
   Yazar Herman Hesse; Romanı üç anlatıcıyla yazmış. Önce burjuva gözüyle Harry Hallerin tanıtımını yerleştiği evin sahibinin yeğeni tarafından anlatmış. Sonra anlatıcı olarak Bozkırkurdu üzerinden incelemelere yer vermiş. Son olarak da kendi anlatımıyla Harry Hallerin yaşama dönüşü için çözümleri, terapi sürecindeki iç dünyasını metaforlar üzerinden aktarmış.
   Birinci bölümde biraz sıkılabiliyoruz. Harry Haller’in sistem içindeki bunalımları anlatılıyor.
   İkinci bölümde muhteşem bir anlatımla karşılaşıyoruz. Bozkırkurdu’nun bunalıma düşme nedenlerini, bağımsızlık için yalnızlığa düştüğünü, intihar safhasını, kurtuluş için mizahın önemini ruhsal yönden inceleyen, psikolojiyi, insan ruhunu inanılmaz örneklerle anlatan bölüm. Her satırı her cümlesi çizilmeye ve tekrar tekrar okunmaya değer bir bölüm.
   Son bölümde yazar, Harry Hallerin ölüm yerine yaşama dönmesini, psikolojik terapi sürecini metaforlar kullanarak kurgulamış ve kendi ağzından anlatmış. Esrarengiz kurguyla okuduklarınızın kahramanın hayatındaki değişimi olarak algılıyorsunuz. Harry haller tanıştığı, Hermeni sayesinde hayatında yer vermediği eylemlere yer veriyor, dans öğreniyor, eğleniyor, yeni insanlar tanıyor. Bu deneyimler Haller’in yaşam için müthiş tespitler yapmasını sağlıyor. ‘’Yavaş yavaş anladın ki dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri bir orta sınıf evidir. Zaman ve dünya, para ve güç, küçük ve sığ insanların evinde bulunacak her zaman. Asıl insanların elindeyse hiçbirşey, yalnızca ölüm.’’ Sonraları Hermeni’nin Harry Haller’in dişi yanı olduğunu kavrıyorsunuz. Birlikte gittikleri tiyatroyu okurken anlıyorsunuz ki anlatılanlar gerçek olaylar değil, yazarın kahramana iç dünyasını sorgulatması… Terapi süreci belki de… Çok sevdiği Mozart da var… Yazar Herman Hess’in Jung’un öğrencisi Long’dan psikanaliz tedavisi gördüğünü, bu sayede psikolojiye ve Jang’a duyduğu ilgiyle iç dünyasını zenginleştirdiğini biliyoruz. Bir insanın iç dünyasının bunalımını, geldiği noktayı, çözümleme sürecindeki terapiyi; metaforlarla gerçek hayatmış gibi ve edebiyatla birleştirerek güçlü bir anlatımla aktarmış. Psikolojiyi bize Jung aktarmaya çalışsaydı acaba bu denli örnekleyebilir miydi şeklinde düşünmeden edemiyorum.
   Ben’in durumlarını, karekteri satranç taşlarına benzetiyor yazar. Onlarla oyun oynatıyor giriş ücreti akıl olan tiyatrosunda. Satranç taşları ile yapılacak çeşitli kombinasyonları, buna göre çeşitlenecek hayatları, duygu durumlarını gösteriyor tiyatrosunda. Savaş karşıtı olan Harry hallere tiyatroda seçtiği bir odada araba oyunu oynatırken savaştırıp; oyunun kuralı bu, öldürmezsem öleceğim, savaşmak zorundayım dedirtiyor. Bu bölümü okurken yazarın yüzyıl öncesi günümüz teknoloji çağı oyunlarını öngördüğünü hissediyorsunuz. Tiyatronun kapısında  ‘ Münzeviler için oyunlar.’ ‘Her türlü sosyal yaşama eşdeğer etkinlikler’ yazıyor. Tıpkı internet oyunları gibi.  Sınırsız sayıda odalar ve herbirinin kapısında yazan yazılar, Hermeni, danslar, radyo, Mozart ve sözleri. Kitabı okurken her satırını çizdim sanırım. Bakalım biz de Ben’in parçalarıyla oynanan bu satranç oyununun üstesinden gelecek miyiz?
(...)'insanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.' ne anlamlı bir söz, değil mi? yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bundan ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.
    İyi ki kitap okuma kulübünün bir üyesiyim ve birçok değerli  kitap gibi BOZKIKURDU’nu okuyup birlikte konuşabildik. Darısı yeni biçok kitaba.

                                                                                                                                                                 SELMA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder