KOLERA GÜNLERİNDE AŞK/ GABRİEL GARCİA MARQUEZ/ 2023 YAZ KİTAPLARIMIZ
KİTAP HAKKINDA
Kolera Günlerinde Aşk, bırakılmış bir sevgilinin,
yeniyetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım
yüzyıllık aşkının öyküsü. Gabriel Garcia Marquez'in, ustalığı, bu öyküyü bir
destana dönüştürüyor: aşkın, deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm
biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan. On dokuzuncu
yüzyılın yirminci yüzyıla dönüştüğü bir zaman dilimini kapsayan bu bitmeyen
aşkın gerisinde, çağdaşlaşma çabası içindeki bir toplumun çeşitli yönlerini,
özellikle taşra kentsoyluluğunun saçmalıklarını ince bir alayla eleştiriyor
yazar. Roman boyunca, aşk acılarının lirik rüzgârlarının esintileri arasında,
Gabriel Garcia Marquez'in, insancıl mizahı, sürekli olarak duyuruyor kendini.
Bu nitelikleriyle, Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez'in başyapıtı
sayılan Yüzyıllık Yalnızlık'ın yanında tartışılmaz bir biçimde yerini alıyor.
/Tanıtım bülteninden alıntı
GABRİEL GARCİA MARQUEZ KİMDİR?
Gabriel García Márquez veya tam adıyla Gabriel José de la
Conciliación García Márquez (6 Mart 1927 - 17 Nisan 2014), tüm Latin Amerika'da
Gabo lakabıyla bilinen Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar, romancı,
hikâyeci ve oyun yazarıdır.
20. yüzyılın en önemli yazarlarından birisi olarak
nitelendirilen Márquez, 1972 yılında Neustadt Uluslararası Edebiyat Ödülü'nü ve
1982 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır.
Montessori eğitim modelini benimsemiş bir anaokulunda eğitim
gördü. Sucre'ye geldikten sonra, Gabriel'in resmi eğitimine başlamasına karar
verildi ve Río Magdalena'nın ağzındaki bir liman kenti olan Barranquilla'da bir
staja gönderildi. Orada, mizahi şiirler yazan ve mizahi çizgi romanlar çeken
ürkek bir çocuk olma konusunda bir üne kavuştu. Atletik faaliyetlerde ciddi ve
az ilgi duyduğu için sınıf arkadaşları tarafından "El Viejo" olarak
anılmıştır.
García Márquez, 1940'tan itibaren Colegio jesuita San
José'de (bugün Instituto San José'de) lise yıllarını tamamladı ve ilk
şiirlerini Juventud'daki okul dergisinde yayınladı. Daha sonra, Hükûmet
tarafından verilen bir burs sayesinde Gabriel, Bogotá'ya okumaya gönderildi.
Başkentten bir saat uzaklıktaki Liceo Nacional de Zipaquirá'ya taşınarak, orta
öğrenimini burada tamamladı. Kendi imkanlarıyla okumaya çalıştığı Hukuk
Fakültesindeki eğitimini yazar kariyeri için yarıda bıraktı.
Genç yaşından itibaren, hiç çekinmeden dış politika ve
Kolombiya'yı eleştirdi. 1958 senesinde Mercedes Barcha ile evlendi ve Rodrigo
García ve Gonzalo García isimli iki çocuğu oldu. Meksikalı yazar ve gazeteci
Susana Cato'yla evlilik dışı ilişkilerinden doğan Indira Cato adında bir de
kızı vardır. Marquez'in yaşamı boyunca varlığını gizlemiş olan kızının kimliği
kendisinden sonra hayatını kaybedecek olan eşi Mercedes Barcha'nın(2020)
ardından yakınları tarafından duyurulmuş.
García Márquez, yazar olarak başladı ve beğeni toplamış
kurgusal olmayan çalışmalar ve kısa hikâyeler yazdı. En iyi bilinen romanları
Yüzyıllık Yalnızlık (1967), Başkan Babamızın Sonbaharı (1975), Kırmızı
Pazartesi (1981) ve Kolera Günlerinde Aşk (1985) olmuştur. En önemlisi sıradan
ve gerçekçi durumların aksine sihirli öğeleri ve olayları kullanan Büyülü
Gerçekçilik olarak adlandırılmış bir edebiyat tarzı yaygınlaşırken, eserleri
önemli eleştirel beğenileri ve geniş bir ticari başarı elde etti. Bazı
eserlerinde Macondo (doğduğu şehir olan Aracataca'dan esinlenerek) ismi verilen
kurgusal bir köyü anlatır ve çoğunda yalnızlık teması işlendiği gözlemlenir.
17 Nisan 2014 tarihinde Meksika'daki evinde 87 yaşında
hayatını kaybetti. Ölümünden sonra, Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos,
onu "bugüne kadar yaşamış en büyük Kolombiyalı" olarak lanse
etmiştir.
Yazarın kişisel arşivi ölümünün ardından ailesi tarafından
Amerika'nın Austin kentinde bulunan Teksas Üniversitesi'ne satıldı. Arşivde,
Marquez'in kitaplarından onun el yazısı ile orijinal kopyaları ve Graham
Greene, Gunter Grass ve Carlos Fuentes gibi yazarlarla yaptığı yazışmalara ait
mektuplar da bulunmaktadır. Teksas Üniversitesinden yapılan açıklamada arşiv
için 2,2 milyon dolar ödendiği belirtilmiştir. Marquez’in külleri, 2015 yılının
Aralık ayında Meksika'dan Karayipler’deki Cartagena kentine getirileceği
bildirilmiştir. Nitekim açıklandığı gibi yazarın küllerinin bir kısmı
Cartagena'ya taşınmış, kalan kısmı ise Meksiko şehrinde bırakılmıştır.
2015 yılında The Washington Post'un bulduğu arşivlere göre;
FBI'ın 24 yıl boyunca (1961'den 1985'e kadar) Marquez'i takip ettiği ortaya
çıktı. Takibin sebebinin Marquez'in Kübalı haber ajansı Prensa Latina'nın
kuruluşuna yardımcı olması, olduğu söyleniyor. Marquez'in 1982'de Nobel
Edebiyat Ödülü almasına rağmen, 3 yıl daha takip edildiği bildirildi.
Stili
Her kitapta farklı bir yol çizmeye çalışıyorum... . Biri
tarzı seçmiyor. Bir tema için en iyi stilin ne olacağını araştırabilir ve
keşfetmeye çalışabilirsiniz. Ama üslubu konuya göre, zamanın ruh haline göre
belirler. Uygun olmayan bir şey kullanmaya çalışırsanız, işe yaramaz. Sonra
eleştirmenler bunun etrafında teoriler kurarlar ve benim görmediğim şeyleri
görürler. Ben sadece bizim yaşam tarzımıza, Karayiplerin yaşamına yanıt
veriyorum.
García Márquez, okuyucunun hikaye geliştirmede daha
katılımcı bir role zorlanması için görünüşte önemli ayrıntıları ve olayları
dışarıda bırakmasıyla dikkat çekti. Örneğin, Albay'a Kimse Yazmaz'da ana
karakterlere isim verilmez. Bu uygulama, önemli olayların sahne dışında
gerçekleştiği ve izleyicinin hayal gücüne bırakıldığı Antigone ve Oidipus Rex
gibi Yunan trajedilerinden etkilenir.
Gerçekçilik ve Büyülü Gerçekçilik
Gerçeklik, García Márquez'in tüm eserlerinde önemli bir
temadır. İlk çalışmaları hakkında (Yaprak Fırtınası hariç), "Kimse Albay'a
Yazmaz, Kötü Saatte ve Koca Ana'nın Cenazesi, Kolombiya'daki yaşamın
gerçekliğini yansıtıyor ve bu tema kitapların rasyonel yapısını belirliyor.
bunları yazdığınıza pişman olmayın, ancak çok durağan ve dışlayıcı bir
gerçeklik görüşü sunan önceden tasarlanmış bir tür literatüre aittirler."
Diğer çalışmalarında gerçeğe daha az geleneksel
yaklaşımlarla daha çok deney yaptı, böylece "en korkunç, en sıra dışı
şeyler ölü bir ifadeyle anlatılıyor". Sıkça alıntılanan bir örnek,
Yüzyıllık Yalnızlık'ta çamaşırları kurutmak için asarken bir karakterin cennete
fiziksel ve ruhsal yükselişidir. Bu eserlerin tarzı, Kübalı yazar Alejo
Carpentier tarafından tarif edilen ve büyülü gerçekçilik olarak etiketlenen "muhteşem
krallığa" uyuyor. Edebi eleştirmen Michael Bell, García Márquez'in stili
için alternatif bir anlayış önerir, çünkü sihirli gerçekçilik kategorisi, ikiye
ayırma ve egzotikleştirme olduğu için eleştirilir, "gerçekten tehlikede
olan şey, duygusallığa kapılmadan gündüz dünyasına açık kalabilen psikolojik
bir esnekliktir. modern kültürün kendi iç mantığıyla zorunlu olarak
marjinalleştirdiği veya bastırdığı bu alanların dürtüleri." García Márquez
ve arkadaşı Plinio Apuleyo Mendoza, çalışmalarını benzer şekilde tartışıyorlar.
Kitaplarınızdaki gerçekliği ele alma biçiminiz... büyülü
gerçekçilik olarak adlandırıldı. Avrupalı okuyucularınızın genellikle
hikayelerinizin sihrinin farkında olduklarını ancak arkasındaki gerçeği
göremediklerini hissediyorum... Bunun nedeni kesinlikle onların akılcılığının,
gerçeğin domates ve yumurta fiyatlarıyla sınırlı olmadığını görmelerini
engellemesidir.
Roman, novella ve öykü
Yaprak Fırtınası, 1955 (La hojarasca)
Albaya Mektup Yazan Kimse Yok,1961 (El coronel no tiene
quien le escriba)
Hanım Ana'nın Cenaze Töreni,1962 (Los funerales de la Mamá
Grande)
Şer Saati,1962 (La mala hora)
Yüzyıllık Yalnızlık,1967 (Cien años de soledad)
Sevgiden Öte Sürekli Ölüm,1970 (Muerte constante mas alla
del amor )
Mavi Köpeğin Gözleri,1973 (Ojos de perro azul)
Başkan Babamızın Sonbaharı,1975 (El Otoño del patriarca)
İyi Kalpli Erendira ile İnsafsız Büyükannesinin İnanılmaz ve
Acıklı Öyküsü,1978 (La increíble y triste historia de la cándida Eréndira y de
su abuela desalmada)
Kırmızı Pazartesi,1981 (Cronica De Una Muerte Anunciada)
Kolera Günlerinde Aşk,1985 (El amor en los tiempos del
cólera)
Labirentindeki General,1989 (El general en su laberinto)
On İki Gezici Öykü, 1992 (Doce cuentos peregrinos)
Aşk ve Öbür Cinler, 1994 (Del amor y otros demonios)
Benim Hüzünlü Orospularım, 2004 (Memoria de mis putas
tristes)
Edebiyat dışı
Bir Kayıp Denizci,1970 (Relato de un náufrago)
Latin Amerika'nın Yalnızlığı,1982
Marquez'le Konuşmalar Plinio Apuleyo Mendoza ile
birlikte,1982 (El olor de la guayaba. Conversaciones con Plinio Apuleyo
Mendoza)
Şili'de Gizlice (Miguel Littin'in Serüveni),1986 (La
aventura de Miguel Littín clandestino en Chile)
Bir Kaçırılma Öyküsü,1996 (Noticia de un secuestro)
Anlatmak İçin Yaşamak,2002 (Vivir para Contarla)
Kaynak: Vikipedi
FİLM HAKKINDA
Senaryosunu Nobel ödüllü Latin Amerikalı yazar Gabriel
García Márquez'in 1985 tarihli aynı adlı romanından (İspanyolca:El Amor en los
Tiempos del Cólera) Ronald Harwood'un uyarlayıp yazdığı filmi Mike Newell
yönetmiştir. Garcia Márquez'in eserleri daha önce de Latin Amerikalı ve İtalyan
yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştı, ama bu film Hollywood'da yapılmış
ilk Garcia Márquez uyarlaması olma özelliğini taşıyor. Márquez romanlarının
özgün dili olan İspanyolca dışında bir dilde sinemaya aktarılmasını
istemiyordu. Filmin yapımcısı Scott Steindorff kitabın film haklarını alabilmek
için Gabriel García Márquez'in peşinden 3 yıl boyunca koşmuş ve sonunda
istediğini alabilmişti.
Görüntüleri Affonso Beato'ya ait olan filmin müziklerini de
Brezilyalı besteci Antonio Pinto yapmıştır. Önemi rollerde Giovanna
Mezzogiorno, Javier Bardem, Benjamin Bratt, John Leguizamo ve Liev Schreiber
oynamışlardır. Filmin tema müziği olan Despedida'nın bestesini Pinto ile
birlikte yapıp yorumlayan Shakira, şarkının sözlerini de yazmıştır. Shakira da
Márquez gibi Kolombiyalıdır. Filmin bu tema şarkısı 2008'de En İyi Özgün Şarkı
dalında Altın Küre ödülüne aday gösterilmişti.
Filmin çekimlerinin büyük bölümü García Márquez'in memleketi
olan Kolombiya'nın tarihi şehri Cartegena'da yapılmıştır. Filmde 19. ve 20.
yüzyıllar arasında 50 yıllık bir zaman dilimine yayılan ve üç kişi arasında geçen
tutkulu bir aşk öyküsü anlatılmaktadır.
Kaynak: Vikipedi
KİTAPTAN ALINTILAR
" Salgın başladığı gibi ansızın bitti, hasarın niceliği
de hiçbir zaman bilinemedi; saptanması olanaksız olduğundan değil, kendi
felaketimizden duyduğumuz utancın bizim en olağan özelliklerimizden biri
olduğundan."
"Karşılıklı kuşkulara karşın, onu ne denli sevdiğini
bilmeden göçüp gitmemesi için ona bir ancık daha olsun bağışlamasını dilemişti
Tanrı’dan; birbirlerine söyleyemedikleri her şeyi söylemek, geçmişte yaptıkları
kötü şeyleri yeniden daha iyi yapmak için onunla birlikte sürdüğü yaşama yeni
baştan başlamak için dayanılmaz bir istek duydu içinde."
“Ancak Tanrı’nın sonsuz lütfuyla var olabilen saçma bir
icattı evlilik. Birbirini yeni tanıyan, aralarında hiçbir akrabalık olmayan,
yapıları başka, kültürleri başka, hatta cinsleri bile başka iki insanın birden
bire kendilerini birlikte yaşamaya,aynı yatakta yatmaya,belki de her biri başka
başka yönlere gitmek üzere çizilmiş iki yazgıyı bölüşmeye mahkum bulmaları her
türlü bilimsel düşünceye aykırıydı.”
“Yaşamda gereksinim duyduğum tek şey, beni anlayan birisi.”
“Umarsız bir kimsenin sayıklamaları olduğuna kendini
inandırmış olmasaydı, bu açıklamalar o yaşta bile yaşamını değiştirebilirdi.”
“Aşk diye bir şey varsa, ayrı bir şeydi: Başka bir yaşamdı.”
“Kolera, daha kalabalık, daha yoksul olan zenci nüfus için
daha amansız oldu, ama gerçekte ne renk, ne soy sop ayrımı gözetiyordu.”
“Savaş dağlarda.
“Kendimi bildim bileli kentlerde insanlar kurşunla değil,
kararnamelerle öldürülüyorlar.”
“Evliliklerinin altın yılını kutlamışlardı ve birbirleri
olmaksızın ya da birbirlerini düşünmeksizin bir an bile yaşayamıyorlardı;
yaşlılıkları ilerledikçe bunun daha az bilincine varıyorlardı. Hiçbiri bu
karşılıklı köleliğin sevgiye mi yoksa rahatlığa mı dayandığını bilmiyordu ama
ellerini yüreklerini koyup hiçbir zaman sormamışlardı bu soruyu kendi
kendilerine; çünkü ikisi de yanıtını bilmezlikten gelmeyi yeğlemişlerdi hep.”
“Florentino Ariza'nın yanıtı, gecelerle birlikte, tam elli
üç yıl, yedi ay, on bir günden beri hazırdı:
"Bütün bir yaşam boyu, " dedi.”
“Jeremiah de Saint-Amour, hiçbir anlamı olmayan bir tutkuyla
seviyordu yaşamı; denizi ve aşkı seviyordu, köpeğini ve onu seviyordu ve gün
yaklaştıkça, ölümü kendi kararlaştırdığı bir şey değilmiş de, amansız bir
yazgıymış gibi umarsızlığa yenik düşüyordu”
“... sandığı gibi, gece yarısından beri biriken yaşlar
değildi bunlar; başkaydı bu gözyaşları: tam elli bir yıl, dokuz ay, dört günden
beri içinde boğulmuş olan gözyaşları.”
"Kim olursa olsun , herkes kendi ölümünün sahibidir ; o
an gelip çattığında yapabileceğimiz tek şey , insanların korkusuz ve acısız
ölmelerini sağlamaktır. "
“...ölüm meleği bir an çalışma odasının serin
alacakaranlığında dalgalanmış, sonra ardında tüyden bir iz bırakarak pencereden
çıkıp gitmişti, ama çocuk görmemişti onu.”
Sessizliğin içinde dalgın bir ses işitildi: "O yaşta
insan, daha yaşarken yarı yarıya çürümüştür."
" Yüz yaşıma geldim ; her şeyin, evrendeki yıldızların bile yer değiştirdiğini
gördüm , ama bu ülkede hiçbir şeyin
değiştiğini görmedim daha , "
diyordu.
"İyi bir evlilikte en önemli şeyin mutluluk değil,
denge olduğunu hiç unutma."
“...yaşlılık döneminin akıp giden bir sel değil, belleğin
suyunu kurutan dipsiz bir sarnıç olduğunu duyumsuyordu.”
"Sana sonsuz bağlılık ve bitmeyen aşk andımı bir kez
daha dile getirmek için yarım yüzyıl bekledim bu anı..."
"Unutmamak için bir hücrenin duvarlarına her gün bir
çizgi çekmek zorunda kalmamıştı; çünkü tek bir gün bile geçmemişti ki onu
anımsatan bir şey olmasın..."
"Yıllar boyunca ikisi de ayrı ayrı yollardan geçerek
akıllıca bir sonuca vardılar. Başka türlü birlikte yazamaları olanaksızdı;
başka türlü birbirlerini sevmeleri de, bu dünyada hiçbir şey aşktan daha güçlü
değildi..."
YORUMLARIMIZ
Kolera Günlerinde Aşk Gabriel Garcia Marquez’in ilk bakışta aşk romanı gibi görünmesine
rağmen ölüm, yalnızlık, evlilik hayatı ve toplum ahlakını büyülü bir dil ile
okuyucusuna anlattığı diğer önemli eseri. Marquez, “Kolera Günlerinde Aşk”
romanında kimi hastalıklı bir hale dönüşen kimi de sevgiye bürünen aşkın iyi ve
kötü, birçok yüzünü en çarpıcı ifadelerle anlatıyor.
Eserin etkileyici bir başlığı var ve onu ilk gördüğümüzde
bilinçaltımızda kitabın aşk hakkında olması gerektiğine hazırlanıyoruz.
Kesinlikle öyle, yazar olağanüstü birçok "farklı
aşklar" hakkında yazıyor.
"farklı
aşklar”
Fiziksel ve mental aşklar. Yazar onları ayırt ediyor
ve karşılaştırıyor. Bunu Florentino ve birçok metresi aracılığıyla yapıyor.
Marquez, okuyucuya, farklı insanlara yönelik olsalar bile, bedensel aşk ile mental
aşkın uyum içinde var olabileceğini garanti ediyor. Biri diğeriyle çelişmez.
Marquez ayrıca aşk zamanını sorguluyor, eskimiş veya mazide
kalan aşk? Yazarımız “her yaş aşka boyun eğmiştir” fikrinin bir savunucusu.
Biz ister istemez genç aşkı mazideki aşkla
karşılaştırıyoruz... Yazarın başarmaya çalıştığı da buydu, çünkü kendisi
"farklı aşkları" analiz ederek bunun çok, çok ileri yaşta aşk olduğu
sonucuna varıyor. En samimi gerçekçi olan budur, her şeyi kabul eder ve anlar:
bir kadını yaşlanmış, sarkmış göğüsleriyle, derisi buruşmuş ve solmuş olsa
bile.
İşte böyle bir
aşkı anlatıyor Marquez.
Marquez…
Dünyaya yüzyıllık yalnızlık kitabını hediye eden yazar ,
büyülü gerçeklik akımına da öncülük etmiş, kolera günlerinde aşk kitabını
kaleme almıştır. Büyülü gerçeklik ; sıradan görünen olayları anlatım diliyle
zenginleştirmek , bizlere büyülü bir anlatım sunmak olarak tanımlayabiliriz.
Özgün anlatımı, olaylar ve kurgular, gerçek hayattan alınan imgeler hayal dünyamızda bambaşka gerçeklik kazanabiliyor. Güney Amerika’ya bu sefer Karayipler’den giriş yaparak o topraklarda, yaşadığı döneme bir yolculuk yapıyor, toplumunun 20.yy a girerken çağdaşlaşma çabasının toplumda hangi sorunları yarattığını da mizahi dilimde inceden inceye anlayabiliyorsunuz. Dönemin içinde bulunduğu şartları anlatması ve gözler önüne sermesi bakımından çok iyi.
Roman’da dikkat çekecek kadar kesin belirlenmiş rakamlar
var.
Florentino, genç kıza aşkını ve sadakatini bir kez daha
söylemek için Dr. Urbino?nun ölümünü beklemek zorunda kalacaktır yani 51 yıl, 9
ay, 4 gün. Ve bu süre içinde başından geçen aşk ilişkilerini not alır, öyle ki
gece avları ve gelgeçlerin dışında çoğu da uzun süreli, fakat hiç biri
Fermina’nın yerini tutmayan 25 defter dolusu, 622 aşk serüveni.
Roman’da bazı ağaçlar, çiçekler ve kuşlar var ki bir simge gibi sık sık tekrarlanır.
Los Evangelios parkındaki badem ağaçları, âşıkların
birbirini yarım yüzyıl hatırlayacakları imgelerin arkasındaki fon gibidir.
Fermina’nın aklında, Florentino, okula gelip gittiği vakitlerde parktaki badem
ağaçlarının gölgesinde bankın üzerine oturmuş kitap okur gibi yaparak
gözlüklerinin ucundan kendisini izleyen silik bir gölge gibi kalır. Florentino
ise genç kızı çiçek açmış badem ağaçlarının altında yaşlı halasına okuma
dersleri verirken başında gardenya tacı ile tıpkı taçlı bir tanrıçaya benzeyen
haliyle hatırlayacaktır.
Sabırla, inatla okunması gereken modern zamanların en önemli
edebi eserlerindendir. Olay örgüsünü ve karakterleri anlamaya çalışırken
başlarda biraz sıkılacaksınız, ama bilin ki karakterlerin o ilmek ilmek
işlenmiş iç dünyalarını, ruhlarının en gizli köşelerini, en derin arzularını
okuduğunuzda hem anlatımın hem de kurgunun hayranı olacaksınız. Anlatım, kurgu
çok da sürükleyici gelmeyebilir. Ancak bir zamandan sonra karakterler size çok
tanıdık ve gerçek gelecek, hissettiklerini hissedeceksiniz.
Uzun Latin ülke sefaleti betimlemeleri, hastalık, kirlilik,
acı, sıcak tasvirleri midenizi bulandıracak. Adeta hissedeceksiniz, biraz öteye
atılmış bir çöp yığınının kokusu burnunuza gelecek, sanki çöp yığınının üstünde
vızıldayan sinekleri duyar gibi olacaksınız. Güçlü bir anlatım. Kitap okumuş
gibi değil de film izlemiş gibi olacaksınız. Bu tuhaf adamın tükenmek bilmeyen
aşkına şaşıracaksınız.
“Yüz yıl önce, ikimizde çok genç olduğumuz için, şu zavallı adamla bana yaşamı haram ettiler; şimdi de çok yaşlı olduğumuz için aynı şeyi yapmak istiyorlar.” (Fermina Daza’nın gelinine söylediği sözler.)
/Havalı Okur Nigar