6 Kasım 2022 Pazar

HAVALI OKURLAR  2022 EKİM KİTABIMIZ "İSTANBUL TRENİ/ GRAHAM GREENE"




KİTAP HAKKINDA

İstanbul Treni 20. yüzyılın en çok okunan İngiliz yazarlarından Graham Greene’in romancı kimliğini bulmaya başladığı yapıtıdır. Aynı zamanda akıcı olay örgüsüyle bir gerilim romanı tadında olup, aslında daha derin ahlaki temeliyle dikkat çeken romanlarından ilkidir. Sadakat, insanın kendisine ve başkalarına karşı görevleri, ülkesine bağlılığı, Greene’in ırkçılık ve komünizm üzerine kafa yorduğu romanının başlıca temaları arasındadır. Roman, Ostende’den İstanbul’a uzanan bir tren yolculuğuna çıkan bir grup insanın başından geçenleri anlatır. Bu yolcuların her biri 30’lu yılların dünyasında kabul görmüş toplumsal değerlere aykırı düşmektedir: Antisemit Avrupa’da seyahat eden bir Yahudi, komünist bir devrimci, o güne dek yakayı ele vermemesiyle övünen bir hırsız ve katil, cinsel yöneliminin onaylanması o dönemde mümkün olmayan alkolik bir kadın gazeteci ve kadınların değerini güzelliğin belirlediği bir çağda güzellikten pek nasibini almamış bir revü kızı. Trene farklı amaçlarla binen bu insanların yazgıları yolculuk boyunca iç içe geçecektir.

GRAHAM GREENE KİMDİR?

GRAHAM GREENE (1904-1991): Hertfordshire, Berkhamsted’de dünyaya gelen İngiliz yazar ve gazeteci, romanlarında modern dünyadaki siyasal olaylar çerçevesinde ahlaki belirsizlikler üzerinde durdu. Oxford, Balliol College’da öğrenim gördükten sonra 1926 yılında Anglikan Kilisesi’nden ayrılarak Katolikliği benimsedi. Yayımlanan ilk yapıtı Babbling April (1925; Mırıldanan Nisan) adlı şiir kitabıydı. 1927 yılında The Times gazetesinde çalışmaya başladı. Daha sonra The Spectator dergisinde sinema eleştirmenliği yaptı ve edebiyat sayfasını yönetti. En başarılı yapıtlarından biri olarak kabul edilen ve 1948’de sinemaya uyarlanan Brighton Rock (1938; Brighton ayası),

önceki gerilim romanlarıyla benzerlikler taşımakla birlikte, romanın başkişilerinin ahlaki davranışları daha derin bir bakışla ele alınmıştı.

1938’de dinsel baskı ve zulmün yaşandığı Meksika’yı ziyaret etti. Bu yolculuğun ardından en iyi romanı sayılan The Power and Glory’yi (1940; Güç ve Şan) yazdı. Birçok romanının yanı sıra hikâyelerini derlediği birkaç kitap, dört gezi kitabı, altı oyun, üç otobiyografi, iki biyografi ve dört çocuk kitabı bulunmaktadır.

Önemli Kitapları

The Man Within (1929)

The Name of Action (1930)

Rumour at Nightfall (1932)

Stamboul Train (1932)

It's a Battlefield (1934)

England Made Me (1935)

A Gun for Sale (1936)

Brighton Rock (1938)

The Confidential Agent (1939)

The Power and the Glory (1940)

The Ministry of Fear (1943)

The Heart of the Matter (1948)

The Third Man (1949)

The End of the Affair (1951)

The Quiet American (1955)

Loser Takes All (1955)

Our Man in Havana (1958)

A Burnt-Out Case (1960)

The Comedians (1966)

Travels with My Aunt (1969)

The Honorary Consul (1973)

The Human Factor (1978)

Doctor Fischer of Geneva or The Bomb Party (1980)

Monsignor Quixote (1982)

The Tenth Man (1985)

The Captain and the Enemy (1988)

The Last Word (1990)

No Man's Land (2005)

KİTAPTAN ALINTILAR

"Sadakat, hatırlamakla aynı değildi; insan unuttuğu halde sadık kalabilir ve hatırladığı halde ihanet edebilirdi."

“Dünya dönüşüp değişti ve yanlarından geçip gitti.”

"Doğadaki yer şey özünde lirik; kaderinde trajik ve varoluşunda komiktir. "

"Küçük hırsızı hapse atıyorsunuz fakat büyük hırsız sarayda yaşıyor."

“Ona göre dünya düşünenler ve hissedenler olarak ikiye bölünmüştü.”

“...paranın neyi satın alabileceğini şükranla fark etti; her zaman nezaket satın alamazdı, ama zaman satın almıştı.”

"Ben her zaman insanlar hakkında en iyiyi düşünmenin antrenmanını yapıyorum."

“Benim uğruna savaştığım şey yeni topraklar değil, ama yeni bir dünya.”

“Bir kadının aşkı ile bir erkeğin nefreti arasında tercih söz konusu olduğunda, aklı sadece bir tek duyguya önem verirdi, çünkü aşkı gülme konusu olabilirdi, fakat hiç kimse nefretiyle alay etmemişti.”

“İnsanlar, camdan bir su tenekesi içinde, altın rengi suda yerçekimi baskısından muaf, balık gibi yüzüyor, kanatları olmadan uçuyor, yer değiştiriyordu.”

“ben o seven ve her zaman hatırlayanlardanım, siyah elbiseler ve siyah şeritlerle geçmişe sadakatini koruyanlardanım, ben unutmam..”

“Onlar hep aynıdır,burjuvalar.”dedi.,”Proletaryanın erdemleri vardır,beyefendilerse genellikle iyi,adil ve cesurdur.idare etmek,öğretmek ya da tedavi etmek gibi yararlı işler için onlara para ödenir ya da parası babasındandır.Belki bunu haketmiyordur ama kazanmak için kimseye bir zarar vermemiştir.Ama burjuva…ucuza alır,pahalıya satar.İşçiden satın alır ve işçiye geri satar.Yararsızdır.”

“Beni yargılamadan önce idama mahkûm ettiler.

Unutmayın size yolu göstermek için ölüyorum. Ölmek umrumda değil. Hayat hiç bu kadar güzel olmamıştı.

Sanırım ölümüm daha faydalı olacak,"dedi.”

“Ben şair değilim . Şair bireycidir. Canının istediğini giyebilir ; sadece kendine bağlıdır . Bir romancı başkalarına bağlıdır ; ifade gücüne sahip herkes gibi bir insandır .”

YORUMLARIMIZ

Kitabı Havalı Okurlar grubu olarak yaptığımız İstanbul gezimizden sonra seçişimizin büyük bir etkisi oldu bence. Adı bize o sıralar yoğun duygularla döndüğümüz için çok etkileyici geldi. Hikayenin son durağı olmasından başka İstanbul ile ilgili hiçbir şey yoktu maalesef. Ama bir kez daha 1930’lu yılların İstanbuluna dair ufak da olsa verdiği bilgilerle merak ve görme isteği uyandırdı. Öyle ki bahar ayları için tekrar bir İstanbul gezisi düzenleme planları bile yaptırdı.

Kitabın konusu 1930’lu yıllarda Ostende’den kalkıp İstanbula gidecek olan trende bir grup birbirinden farklı kimliklere sahip insanın aralarında oluşan ilişkileri ve yol boyunca enteresan bağlarla oluşan durumlar. Yahudi tüccar Myatt ile İstanbul’a dans etmeye giden revü kızı arasında oluşan ilişki kitapta en çarpıcı belki de anlatım olarak bile daha etkili verilen kısımdı. Lezbiyen gazeteci kadın Mabel Warren aslında o sıralar popüler bir yazar olan adamla röportaj yapmak için trene binmiş olmasına rağmen tesadüfi olarak gördüğü; beş yıl önce kominist bir hareket sonucu yargılanan Dr. Czinner’in  kimliğini açığa çıkarması ve yakalanmasına neden olmasıyla olaylar çok değişik bir hal aldı. Bir dansçı kız, bir katil ve bir komünist tamamen tesadüf eseri polislere yakalanıp o ana dek hayal ettiklerinin tam tersi bir süreçle yolculukları başka yöne evrildi. Benim için komünist dr. İle yazar ve rahip arasında geçen diyaloglar çok etkileyiciydi ama yazardan mı çevirmenden mi kaynaklandığını bilmediğim bir şekilde çok da doyurucu bir anlatım yapılamamıştı.  O dönemin toplumsal yapısından kaynaklı Yahudilik, sosyalizm, psikanaliz gibi konulardan da yüzeysel de olsa bir dokunma yapmaya çalışmış yazar. Sonunu da biraz alelacele bitirmiş gibi hiç beklemediğim bir çabuklukla noktalamış.

Ben bana düşündürdükleri, hayatın bir yolculuk olması fikriyle hepimizi nereden nerelere getirdiğiyle ilgili duygulanımları yaşatması bakımından ele aldığımda çok değerli bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bir kitabı okumak bile bir yolculuk kendi içinde. Şimdi yeni kitabımla yeni bir yolculuğa başlamanın sevincindeyim.

Keyifli okumalar/ Fatma


 

2022 YAZ KİTAPLARIMIZDAN/ OSCAR WAO’NUNTUHAF KISA YAŞAMI/ JUNOT DİAZ





KİTAP HAKKINDA

2008’de Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı’yla Pulitzer Ödülü’nü kazanan Junot Diaz, 2012’de MacArthur Dahi Bursu’na layık görüldü. The New York Times edebiyat eleştirmeni Michiko Kakutani’nin “günümüz edebiyatının en ayrıksı ve karşı konulamaz yeni seslerinden” diye tanımladığı Junot Díaz yazarlık kariyerinin başlarında, öykülerinin yayımlandığı The New Yorker tarafından neslinin en önemli yirmi yazarı arasında gösterildi.

O Watchmen, Dune, Yüzüklerin Efendisi ve Akira delisi bir varoş nerd’ü, aynı zamanda fazla kilolu bir iyimser ve Dominikli bir J. R. R. Tolkien olmayı düşleyen iflah olmaz bir hayalperest… Oscar Wao, bakir ölmekten korkan ama çapkınlığı beceremeyen nadir Dominiklilerden. Aşkın peşinde bir kahraman. Yazık, belki de bu arzusuna asla ulaşamayacak. Fukú denen şu lanet yüzünden hep. Fukú kimi zaman Diktatör Rafael Trujillo’nun ta kendisi, bazen de senden başkası değil. Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı, bir diktatörün gölgesi altında yaşayan bir ulusu, yanlış kadınlara aşık olup hayatı yoldan çıkan adamları ve yanlış adamlara âşık olsalar da kendi hayatlarını kurmayı beceren kadınları öyle anlatıyor ki hayatınızı aşk için riske atmak bir an için de olsa mantıklı geliyor.

 

JUNOT DİAZ KİMDİR?

Dominik Asıllı Amerikalı Yazar ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Profesörü Junot Diaz edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor.

Doğum Tarihi: 31 Aralık 1968

Doğum Yeri: Santo Domingo, Dominik Cumhuriyeti

Ulusal Kitap Eleştirmenleri Ödülü ve Pulitzer Ödülü'ne layık görülen Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı ile Drown adlı romanların yazarıdır. Diaz ayın zamanda Pen/ Malamud Ödülü ve Dayton Edebiyat Barış Ödülü'nün sahibidir. Santo Domingo doğumlu Diaz, halen MIT'de profesördür.

Junot Diaz Kitapları - Eserleri

Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı

ve İşte Onu Böyle Kaybedersin

Boğul

Adalı

KİTAPTAN ALINTILAR

"Ait olduğum kültür bu: İnsanlar çocuklarının kara tenini uğursuzluk sayarlar."

“Daha iyi bir dünyada, uzanır, buz kaplarının üstünden onu öperdim ve tüm dertlerimiz sona ererdi. Ama nasıl bir dünyada yaşadığımızı siz de gayet iyi biliyorsunuz. Burası hiç de Tolkien'in içine ettiğim Orta Dünya'sı değil.”

“Hayallerinin muhteşem seyirlikte, teker teker yıkılışına çoktan alışmış bir adamın hüznü vardı onda…”

“Bu aşk bir cüce yıldızın kahrolası yoğunluğuna sahipti ve bazen, bu aşkın onu resmen delirteceğinden en küçük bir kuşkusu kalmıyordu. Bu duyguya yaklaşabilen tek şey, kitaplarına hissettikleriydi; okuduğu her şeye, yazmayı umduğu her şeye duyduğu aşkın toplamı, buna ancak yaklaşabiliyordu.”

“Ergenliği ıskalamak berbattır; biraz, güneş yüz yıldan sonra ilk kez yüzünü gösterdiğinde, Venüs'te bir dolapta kilitli kalmaya benzer.”

“Benim gibi büyümediysen bilmiyorsun, bilmiyorsan da yargılamaman daha iyi.”

“Daha iyi bir dünyada, onu buz kalıplarının üzerinde öperdim ve bu tüm dertlerimizin sonu olurdu.

 

Ama tam olarak nasıl bir dünyada yaşadığımızı biliyorsun. Kahrolası bir Orta Dünya değil. Sadece başımı salladım, "Görüşürüz Lola ve eve sürdüm" dedim.”

“Beli'nin kuşağı, Devrim'i başlatacak olan, ama şu an havasızlıktan morarmış olan kuşaktı. Bilinç denen şeyden habersiz bir toplumda, bilinçlenmekte olan bir nesil. Değişim vaat eden bir ittifak tarafından değişmesi engellenen, önüne set çekilen kuşak.”

“Yepyeni biri olacaktı, ant içiyordu. Bir katır ne kadar uzağa giderse gitsin, geriye asla bir at olarak dönemez diyenlere gösterecekti!”

“ Buyrun size hayat. Kendi adınıza derlediğiniz bütün mutluluğu, değersiz bir şeymişçesine, bir kalemde silip atıyorlar. Bana sorarsanız lanet, uğursuzluk filan gibi şeyler yok. Bana kalırsa sadece hayat var. O da yetiyor zaten.”

YORUMLARIMIZ

Yaz kitabı olarak seçtiğimiz bu kitabın kapağını ilk gördüğümde yıllar önce okuduğum Alıklar Birliğini anımsadım. Çok da haksız çıkmamışım zaten. Her iki kitabın kahramanı da topluma uyum sağlayamamış, şişman ve itici tipler. Doğrusu aslında bana çok şirin gelen ama yaşam içerisinde hem kendi cinsleriyle hem de karşı cinsle çok normal ilişki kuramayacak tipler. Romanın tabi ki tek konusu bu uyumsuz kişilik olan Oscar Wao değil. Oscar Wao ve garip kişiliklere sahip olan ailesinin yaşadığı yer olan Dominik Cumhuriyetindeki siyasal iklim, toplumsal yaşam, insanın doğduğu toprakların kaderini nasıl etkilediği, kadın erkek ilişkilerindeki evrensel yaşantıların onların yaşantılarına olan etkileri çok güzel bir kurguyla anlatılmış. Anlatıcı yazarın romanlarında sürekli kullandığı bir kişilikmiş. Dili ve anlatım tarzı sıradanın çok dışında ve eğlenceli. Gülmek,ağlamak, öfkelenmek gibi keskin duygularla gidip geliyor insan. İyi ki okumuşum dediğim kitaplardan biri. Tıpkı Alıklar Birliği gibi.

Keyifli okumalar/ Fatma