HAVALI OKURLAR 2022 EKİM KİTABIMIZ "İSTANBUL TRENİ/ GRAHAM GREENE"
KİTAP
HAKKINDA
İstanbul
Treni 20. yüzyılın en çok okunan İngiliz yazarlarından Graham Greene’in romancı
kimliğini bulmaya başladığı yapıtıdır. Aynı zamanda akıcı olay örgüsüyle bir
gerilim romanı tadında olup, aslında daha derin ahlaki temeliyle dikkat çeken
romanlarından ilkidir. Sadakat, insanın kendisine ve başkalarına karşı
görevleri, ülkesine bağlılığı, Greene’in ırkçılık ve komünizm üzerine kafa
yorduğu romanının başlıca temaları arasındadır. Roman, Ostende’den İstanbul’a
uzanan bir tren yolculuğuna çıkan bir grup insanın başından geçenleri anlatır.
Bu yolcuların her biri 30’lu yılların dünyasında kabul görmüş toplumsal
değerlere aykırı düşmektedir: Antisemit Avrupa’da seyahat eden bir Yahudi,
komünist bir devrimci, o güne dek yakayı ele vermemesiyle övünen bir hırsız ve
katil, cinsel yöneliminin onaylanması o dönemde mümkün olmayan alkolik bir
kadın gazeteci ve kadınların değerini güzelliğin belirlediği bir çağda
güzellikten pek nasibini almamış bir revü kızı. Trene farklı amaçlarla binen bu
insanların yazgıları yolculuk boyunca iç içe geçecektir.
GRAHAM
GREENE KİMDİR?
GRAHAM
GREENE (1904-1991): Hertfordshire, Berkhamsted’de dünyaya gelen İngiliz yazar
ve gazeteci, romanlarında modern dünyadaki siyasal olaylar çerçevesinde ahlaki
belirsizlikler üzerinde durdu. Oxford, Balliol College’da öğrenim gördükten sonra
1926 yılında Anglikan Kilisesi’nden ayrılarak Katolikliği benimsedi. Yayımlanan
ilk yapıtı Babbling April (1925; Mırıldanan Nisan) adlı şiir kitabıydı. 1927
yılında The Times gazetesinde çalışmaya başladı. Daha sonra The Spectator
dergisinde sinema eleştirmenliği yaptı ve edebiyat sayfasını yönetti. En
başarılı yapıtlarından biri olarak kabul edilen ve 1948’de sinemaya uyarlanan
Brighton Rock (1938; Brighton ayası),
önceki
gerilim romanlarıyla benzerlikler taşımakla birlikte, romanın başkişilerinin ahlaki
davranışları daha derin bir bakışla ele alınmıştı.
1938’de
dinsel baskı ve zulmün yaşandığı Meksika’yı ziyaret etti. Bu yolculuğun
ardından en iyi romanı sayılan The Power and Glory’yi (1940; Güç ve Şan) yazdı.
Birçok romanının yanı sıra hikâyelerini derlediği birkaç kitap, dört gezi
kitabı, altı oyun, üç otobiyografi, iki biyografi ve dört çocuk kitabı
bulunmaktadır.
Önemli
Kitapları
The Man
Within (1929)
The Name of
Action (1930)
Rumour at
Nightfall (1932)
Stamboul
Train (1932)
It's a
Battlefield (1934)
England Made
Me (1935)
A Gun for
Sale (1936)
Brighton
Rock (1938)
The
Confidential Agent (1939)
The Power
and the Glory (1940)
The Ministry
of Fear (1943)
The Heart of
the Matter (1948)
The Third
Man (1949)
The End of
the Affair (1951)
The Quiet
American (1955)
Loser Takes
All (1955)
Our Man in
Havana (1958)
A Burnt-Out
Case (1960)
The
Comedians (1966)
Travels with
My Aunt (1969)
The Honorary
Consul (1973)
The Human
Factor (1978)
Doctor
Fischer of Geneva or The Bomb Party (1980)
Monsignor
Quixote (1982)
The Tenth
Man (1985)
The Captain
and the Enemy (1988)
The Last
Word (1990)
No Man's
Land (2005)
KİTAPTAN
ALINTILAR
"Sadakat,
hatırlamakla aynı değildi; insan unuttuğu halde sadık kalabilir ve hatırladığı
halde ihanet edebilirdi."
“Dünya
dönüşüp değişti ve yanlarından geçip gitti.”
"Doğadaki
yer şey özünde lirik; kaderinde trajik ve varoluşunda komiktir. "
"Küçük
hırsızı hapse atıyorsunuz fakat büyük hırsız sarayda yaşıyor."
“Ona göre
dünya düşünenler ve hissedenler olarak ikiye bölünmüştü.”
“...paranın
neyi satın alabileceğini şükranla fark etti; her zaman nezaket satın alamazdı,
ama zaman satın almıştı.”
"Ben
her zaman insanlar hakkında en iyiyi düşünmenin antrenmanını yapıyorum."
“Benim
uğruna savaştığım şey yeni topraklar değil, ama yeni bir dünya.”
“Bir kadının
aşkı ile bir erkeğin nefreti arasında tercih söz konusu olduğunda, aklı sadece
bir tek duyguya önem verirdi, çünkü aşkı gülme konusu olabilirdi, fakat hiç
kimse nefretiyle alay etmemişti.”
“İnsanlar,
camdan bir su tenekesi içinde, altın rengi suda yerçekimi baskısından muaf,
balık gibi yüzüyor, kanatları olmadan uçuyor, yer değiştiriyordu.”
“ben o seven
ve her zaman hatırlayanlardanım, siyah elbiseler ve siyah şeritlerle geçmişe
sadakatini koruyanlardanım, ben unutmam..”
“Onlar hep
aynıdır,burjuvalar.”dedi.,”Proletaryanın erdemleri vardır,beyefendilerse
genellikle iyi,adil ve cesurdur.idare etmek,öğretmek ya da tedavi etmek gibi
yararlı işler için onlara para ödenir ya da parası babasındandır.Belki bunu
haketmiyordur ama kazanmak için kimseye bir zarar vermemiştir.Ama burjuva…ucuza
alır,pahalıya satar.İşçiden satın alır ve işçiye geri satar.Yararsızdır.”
“Beni
yargılamadan önce idama mahkûm ettiler.
Unutmayın
size yolu göstermek için ölüyorum. Ölmek umrumda değil. Hayat hiç bu kadar
güzel olmamıştı.
Sanırım
ölümüm daha faydalı olacak,"dedi.”
“Ben şair
değilim . Şair bireycidir. Canının istediğini giyebilir ; sadece kendine
bağlıdır . Bir romancı başkalarına bağlıdır ; ifade gücüne sahip herkes gibi
bir insandır .”
YORUMLARIMIZ
Kitabı
Havalı Okurlar grubu olarak yaptığımız İstanbul gezimizden sonra seçişimizin
büyük bir etkisi oldu bence. Adı bize o sıralar yoğun duygularla döndüğümüz
için çok etkileyici geldi. Hikayenin son durağı olmasından başka İstanbul ile
ilgili hiçbir şey yoktu maalesef. Ama bir kez daha 1930’lu yılların İstanbuluna
dair ufak da olsa verdiği bilgilerle merak ve görme isteği uyandırdı. Öyle ki
bahar ayları için tekrar bir İstanbul gezisi düzenleme planları bile yaptırdı.
Kitabın
konusu 1930’lu yıllarda Ostende’den kalkıp İstanbula gidecek olan trende bir
grup birbirinden farklı kimliklere sahip insanın aralarında oluşan ilişkileri
ve yol boyunca enteresan bağlarla oluşan durumlar. Yahudi tüccar Myatt ile
İstanbul’a dans etmeye giden revü kızı arasında oluşan ilişki kitapta en
çarpıcı belki de anlatım olarak bile daha etkili verilen kısımdı. Lezbiyen
gazeteci kadın Mabel Warren aslında o sıralar popüler bir yazar olan adamla
röportaj yapmak için trene binmiş olmasına rağmen tesadüfi olarak gördüğü; beş
yıl önce kominist bir hareket sonucu yargılanan Dr. Czinner’in kimliğini açığa çıkarması ve yakalanmasına
neden olmasıyla olaylar çok değişik bir hal aldı. Bir dansçı kız, bir katil ve
bir komünist tamamen tesadüf eseri polislere yakalanıp o ana dek hayal
ettiklerinin tam tersi bir süreçle yolculukları başka yöne evrildi. Benim için
komünist dr. İle yazar ve rahip arasında geçen diyaloglar çok etkileyiciydi ama
yazardan mı çevirmenden mi kaynaklandığını bilmediğim bir şekilde çok da
doyurucu bir anlatım yapılamamıştı. O
dönemin toplumsal yapısından kaynaklı Yahudilik, sosyalizm, psikanaliz gibi
konulardan da yüzeysel de olsa bir dokunma yapmaya çalışmış yazar. Sonunu da
biraz alelacele bitirmiş gibi hiç beklemediğim bir çabuklukla noktalamış.
Ben bana
düşündürdükleri, hayatın bir yolculuk olması fikriyle hepimizi nereden nerelere
getirdiğiyle ilgili duygulanımları yaşatması bakımından ele aldığımda çok değerli
bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bir kitabı okumak bile bir yolculuk kendi
içinde. Şimdi yeni kitabımla yeni bir yolculuğa başlamanın sevincindeyim.
Keyifli okumalar/ Fatma