5 Temmuz 2022 Salı



 

YORGUN SEVDA/ İRFAN YALÇIN/ NİSAN 2022 HAVALI OKURLAR

 

KİTAP HAKKINDA

Kendimi ne kadar alıştırmaya çalışsam da ona, bana bakışı ya da bakışsızlığı buzlardan. Getirdiğim peynirli börekleri, susamlı çörekleri yemiyor. Ye, dedikçe ben, içine kıvrılmış gibi duruyor, üşüyor sanki benden. Erken geliyorum bazı sabahlar; Cüce Hamdi?nin yakın bir lokantadan getirdiği renksiz çorbayı içerken yakalıyorum onu! Bırakıyor hemen, içmiyor; bana arkasını dönüp oturuyor. Sırtına dokunuyorum parmağımla; değişmiyor.

 

İrfan Yalçın?dan, yıllar sonra bir yeni roman. Romanımızın usta kalemi, uzun bir aradan sonra, hem kendi edebiyatında yepyeni bir sayfa açıyor, hem de edebiyatımıza taptaze bir soluk getiriyor. Yorgun Sevda, gençlik bunalımlarıyla sıkışmış, insanlardan, arkadaşlarından, hayattan umudunu kesmiş bir genç kadının bir lunaparkta çalışmaya başlamasıyla değişen, yenilenen ruhunu anlatıyor. Lunaparkta ?sergilenen? Hüseyin?den Baba Cemal?e, bu romanın kahramanları akıllarda yer edecek. Yorgun Sevda, çağdaş romanımıza değeri azımsanmayacak bir katkı.

(tanıtım bülteninden)

 

İRFAN YALÇIN KİMDİR?

İrfan Yalçın (doğum 1934; Zonguldak), Türk yazar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra 1972'de Beyoğlu'nda bir kitabevi açtı. 1985'te Köyceğiz'e yerleşti.

 

Şiir, hikâye, eleştiri alanlarında ürün verse de romanda yoğunlaştı. Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışması’nda Pansiyon Huzur’la ikincilik ödülüne değer görüldü. 1978’de Genelevde Yas, 1979’da Ölümün Ağzı, 1980’de Fareyi Öldürmek, 1983’te Büyük Soytarı, 1991’de Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi, 1995’te Annem, Babam ve Ben adlı romanları yayınlandı. Ölümün Ağzı’yla 1980 TDK Roman Ödülü’nü, Yorgun Sevda ile 2009 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 2008’de yayımlanan “İçimdeki Zonguldak”, yazarın yaşam penceresinden bu kentin öyküsüdür. 1985 yılında yönetmenliğini Sinan Çetin'in yaptığı bol ödüllü film 14 Numara İrfan Yalçın'ın Genelevde Yas kitabından uyarlandı.

 

Vizyon tarihi 2015 yılı olan Aydın Sayman'ın yönetmenliğini yaptığı Vedat Erincin'in rol aldığı İçimdeki İnsan, İrfan Yalçın'ın Fareyi Öldürmek romanından yola çıkılarak senaryolaştırıldı.

Kitapları

Genelevde yas - 1978

Ölümün ağzı - 1979

Fareyi öldürmek - 1980

Büyük soytarı - 1983

Uzun bir yalnızlığın tarihçesi - 1991

Annem, babam ve ben - 1995

Yorgun Sevda - 2009

Cellat Ağlıyor - 2010

Engerek – 2014

 

KİTAPTAN ALINTILAR

“Oynasın diye bazı çocuklar kesilir mi kanadı kuşların…”

“Yitirmekten çok acı duyduklarımızı, sanki onlar hiç yitmemiş gibi yaşatamaz mıyız içimizde? Onlarla olan eski ilişkilerimizi, duygusal birlikteliğimizi sanal da olsa kurup yokluklarından gelen acıları söndüremez miyiz?”

“Evin küçük balkonunda, bir kuşun sevinçli türküsünü dinlerken, dudaklarıma sürünen yumuşak geceyi alıp ağzıma, emiyorum; damağıma yayıyorum dilimle gezdirip; yavaşça eriyip gizemli bir tada dönüşüyor. Bu mu içi boş, sıradan mutluluk?”

“Kendini sulayan bir çöl bitkisi gibiyim artık; yalnızım çok, biriktirdiğim yanlışlarlayım. Bazı yaşadıklarımı süpürmek gelse de içimden, olmuyor; gelip gelip buluyorlar...”

“Burada bambaşka insan yüzleri, insan gülüşleri, belki de insan ölümleri. Öyle ki, gölgenin gölgesi her şey; her şey iç çeker gibi.”

“Kafam altüst, onu düşünüyorum. "Bir gelse," diyorum, "çıkıverse bir yerden. Sorsam 'Noldu? Nerdeydin?'" Konuşmasın, yüzüme bakmasın isterse. Her zamanki gibi başını eğip dursun öyle, yeter!”

“Yaşlı adam bir bana, bir çocuğa, bir camdan dışarı bakıp, "Aptal mısın ki, ağlıyorsun?" diyor. Yineliyor durmadan; bir-iki değil, on kez belki. Sıkılıyorum, bitiyor içim. "Aptal olduğundan değil, insan olduğundan ağlıyor," diyorum sinirli sinirli, "Neyiz ki biz? Eşya mıyız ki, ağlamayalım? Eşya mı olduk? Anestezili mi yüreklerimiz?" Sanki korkuyor; gözleri öyle. Demiyor bir şey...”

“Uykuma konan küçük kuşların söyledikleri doğru mu? Bilmiyorum.

Ama uyandığımda her sabah, bakıyorum ki düşlerle dolu yatağımın içi..”

“Yaralarını öpebileceğim insanlar var; benim acım onlardan. Bir bir geçerek yaşamın kıvrımlarından, sona yaklaştığımda bir gün, benim de yaralarımı öpebilecek birileri olur mu?”

“Düşüncelerimin komünist ,davranışlarımın küçük burjuva nitelikli olduğunu söylerken ben, tedirgin ve gülünç bakıyor doktor.

"Anlamadım," diyor, "hiçbir şey anlamadım. "

"Bir şeyleri söylemek kadar, bir şeyleri susmak da var!"

 

YORUMLARIMIZ

Okulunun Ankara’sına taşınan, herkesin “Canım” demeye mahkûm olduğu bir genç kız. Ağaçlarla konuşuyor, rüyalarında kuşlarla; kadınlığa uzanan yolun başında, sevdası eksik bir mecnun. Komşusu Dede’nin davetiyle girdiği bir işyeri: Ancak aysarların düşleyebileceği; herkesin, cümbüşün ortasında kendi yalnızlığını yaşadığı bir park, aydan park, Lunapark.

İş arkadaşları Baba Cemal, Çingene Nuri, Cüce Hamdi, Kapıcı Şehmuz ve kafesin içinde bir dev; uzun, upuzun bir adam: “Afrika Canavarı,” Canım’ın hayvanı.

Zihnini delip geçen bir merminin bulanıklaştırıp etrafa saçtığı anılarla yaşatılan, gözleri menekşeli bir annenin katılaşan hüznü; bu uzun adamın, kapatıldığı kafesten hiç gitmeyen hüznüyle buluşuyor.

Sahaftan aldığı bir insan kafatasıyla huzur bulabilen, savaş yıllarından kalan bir Alman ile kavga eden, Cennet’in dertlerine ortak olan ruhunda çiçekler açıveriyor. Hangisi olduğunu bilmediği bir bahara duruyor ya, yağmurlar da yağıyor.

Hüzünlerin Ankara’sından; gölgelerin ardından, arabaların içinden insanlara ateş edildiği ölümlerin İstanbul’una uzanan çeyrek yüzyıl dinmeyen sevdası Canım’ın.

İrfan Yalçın’dan, önceki romanlarına gizliden gizliye dokunuşlarıyla bezeli, bambaşka biçem ve nitelikte, çağdaş edebiyatımızı zenginleştiren bir yapıt: Bir şiir roman.

2009 Cevdet Kudret Roman Ödülü./ Alıntı

Yorgun Sevda, gençlik bunalımlarıyla sıkışmış, insanlardan, arkadaşlarından, hayattan umudunu kesmiş bir genç kadının bir lunaparkta çalışmaya başlamasıyla değişen, yenilenen ruhunu anlatıyor.

Roman türünde 1970 sonrasında eser veren İrfan Yalçın, roman temalarını Marksist ideoloji ekseninde yorumlayan, üretken bir yazardır. Son derece başarılı olarak oluşturduğu şiirsel üslubu, okurda fazlalık hissi uyandırmayan yoğun anlatımı, onun insan ve gerçeğine temas etmesini mümkün kılmıştır. Başarısını teşkil eden bu tavrı, belirgin ideolojik söylemine rağmen hemen bütün romanlarında büyük ölçüde bu tarzdadır.

“Oynasın diye bazı çocuklar kesilir mi kanadı kuşların…”/ Behna





 HAVALI OKURLAR/ NİSAN 2022 KİTAP LİSTEMİZ










EN MAVİ GÖZ/ TONİ MORRİSON/ 2022 MART HAVALI OKURLAR



KİTAP HAKKINDA

Siyahi bir kız çocuğu, derisinin renginden nasıl kurtulabilir?

 

Dokunaklı diliyle ırk ayrımcılığını edebiyat alanında su yüzüne çıkaran, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison, tüm dünyada en çok okunan romanı En Mavi Göz'de bir kız çocuğunun gözünden horgörülmenin, ayrımcılığın, ırka dayalı güzellik anlayışının ve kişinin kendisine duyduğu nefretin yarattığı bireysel ve toplumsal travmaya odaklanıyor.

 

İkinci Dünya Savaşı arifesinde ABD'nin Ohio eyaletinde bir gettoda yaşayan Pecola, "çirkin" ve siyah bir kız çocuğudur. Herkes tarafından aşağılanan, alaya alınan Pecola, diğer beyazlar gibi gözleri mavi olursa her şeyin yoluna gireceğine, insanların onu beğeneceğine ve seveceğine inanır. Oysa mahallenin dillendirmeksizin kabullendiği acılar konusunda yürüttüğü suç ortaklığı, herkesin kalbinde taşıdığı nefrete ayna tutan Pecola'nın trajedisine dönüşür.

 

Olay örgüsü, zamansal sıralanışı, alışılmadık üslubuyla En Mavi Göz, yayınlandığından bu yana ırkçılık ve aile içi şiddet alanında referans kitaplardan biri olmuş, yirminci yüzyıl boyunca kimi zaman acımasızlaşan insani ayrıntıları dünya edebiyatına taşıyan kitaplar arasında sembolikleşmiştir.

(Tanıtım Bülteninden)

TONİ MORRİSON KİMDİR?

Toni Morrison (18 Şubat 1931 - 5 Ağustos 2019), Amerikalı Nobel ödüllü yazar.

 

Morrison "Afro-Amerikan" edebiyatının tanınması ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Sevgili (Beloved) adlı romanıyla 1988 yılında Pulitzer Ödülü'nü kazanan Morrison, 1993 yılında ise Nobel Edebiyat Ödülü'nü almaya hak kazanmıştır. Yazar, eserlerinde çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ırkçılık ve bu ırkçılığın yıkıcı sonuçlarını konu edinmiştir.

Morrison, siyah edebiyatının ana akım medyada görünür hale gelmesinde önemli rol oynadı. Üzerinde çalıştığı ilk kitaplardan biri de Nijeryalı yazarlar Wole Soyinka ve Chinua Achebe ile Güney Afrikalı oyun yazarı Athol Fugard'ın çalışmalarını içeren bir koleksiyon niteliğinde olan ve çığır açan Modern Afrika Edebiyatı (Contemporary African Literature) adlı çalışmasıdır.

Eserleri arasında kölelikten 1970'lere dek Amerikalı siyahların hayatından fotoğraflar, araştırma yazıları, ilustrasyonlar ve diğer bilgilerin bir antolojisi niteliğinde olan The Black Book (1974) da yer almaktadır.

Morrison yazım hayatına Howard University'de şairler ve yazarların oluşturduğu gayrıresmî bir grubun parçası olarak başladı. İlk romanı olan En Mavi Göz'de mavi gözlere sahip olmak isteyen küçük bir siyahi kızın hikâyesini anlatıyordu. "En Mavi Göz" adlı kısa romanı ilk yayımlandığında Morrison otuz dokuz yaşındaydı. Kitap ilk yayımlandığında pek ilgi görmese de daha sonra yazarın tanınmış romanları arasında yerini aldı.

1975'te, Morrison'ın ikinci romanı olan ve iki siyah kadının arkadaşlığın anlatan "Sula", National Book Award adaylığına seçildi. Üçüncü romanı olan "Solomon'un Şarkısı" ile yazar, ulusal anlamda ün ve beğeni kazandı ve pek çok ödül aldı.

Sonraki romanı "Tar Baby"de dış görünüşü konusunda takıntılı olan fashion model Jadine ve Jadine'in âşık olduğu meteliksiz bir serseri ve siyahiliğiyle barışık olan Son'un hikâyesini anlatır.

İlk oyunu Dreaming Emmett, beyaz erkekler tarafından öldürülen Emmett Till adlı siyahi genç hakkındadır.

Sevgili (Beloved) Üçlemesi ve Nobel Edebiyat Ödülü

Morrison 1987'de en çok ödül alan romanı Sevgili (Beloved)'i yayımladı. Roman, köleleştirilen Afro-Amerikalı bir kadın olan Margaret Garner'ın gerçek hikâyesinden esinlenilerek yazıldı.[17] Kölelikten kaçan Garner, köle avcıları tarafından takip edilmektedir ve köleliğe geri döneceğini anladığında yakalanmadan önce iki yaşındaki kızını öldürür, fakat kendi yaşamına da son vermeden önce köle avcıları tarafından yakalanır.[18] Morrison'ın romanı Sevgili'de, ölen bebek hayalet olarak annesi ve ailesini ziyaret etmektedir.

Haftalarca best-seller olarak kalan roman, Morrison'a 1988 yılında Pulitzer ve 1993'te de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandırdı. 5 Ağustos 2019'da New York'ta 88 yaşında öldü.

 

KİTAPTAN ALINTILAR

“İnsan hayallerin nasıl suya düştüğüne ilişkin hakikati öğrenmenin peşindeyse eğer, asla bir hayalperestin sözüne inanmamalıdır.”

“Sevginin asla sevenden daha iyi bir yanı yoktur. Kötü insanlar kötü bir biçimde, sert insanlar sert bir biçimde, güçsüzler güçsüz, aptallar aptalca severler, ama başıboş bir adamın sevgisi asla güvenli değildir. Sevilenin bir kazancı yoktur. Yalnızca seven alır sevgiden payını.”

“...-hayatın yükünü taşımıyordu- neden mutlu değildi? Kızının bedbahtlığının böyle aşikâr olması bir suçlaymadı. Boynunu kırmak istedi onun -ama şefkat-le. Suçluluk ve iktidarsızlık, mide bulandırıcı bir ikili halinde yükseldi içinde.”

“İnsan onlara bakınca, neden bu ka­dar çirkin olduklarını merak ederdi; daha yakından bakınca da sorunun kaynağını bulamazdı. Ardından çirkinliğin tam da çirkin olduklarına inanmalarından kaynaklandığını an­lardı.”

“Bir tek isteğim vardı: Onu parçalara ayırmak. Neden yapıldığını görmek, sevimliliğinin nereden geldiğini bulgulamak, gü­zelliğini, farkına varmamış olduğum, ama görünüşe bakı­lırsa yalnızca benim farkına varmadığım çekiciliğini anlamak için yapacaktım bunu.”

“Yaşamımın en yalnız geçen zamanıydı o günler.  Konuşacak bir kedim bile yoktu.”

“Burada görmüş olduğun şu taş kafalılar var ya? İşte onların ellisini bir araya toplasan Onun bir tırnağı olamazlar. Ah Tanrım. Nasıl da severdi beni!”

“Gözyaşları gelmeden önce ne yapmalı?”

“Öfke daha iyi. Öfkeli olmak bir anlam taşıyor. Bir gerçeklik ya da bir varoluş. Değerin bilincine varmak. Tatlı bir kabarma o.”

“Kendinden şiddetli bir biçimde nefret eden bazı mağdurlar, kendilerini tekrar tekrar aşağılayan düşmanlarının birer kopyası haline gelerek tehlikeli, şiddet eğilimli kişilere dönüşürler.”

“Mutluluk, bir şeyi daha önceden kesin olarak bilmekse, biz de mutluyduk o zaman.”

“hiçbir engelle karşılaşmadan sürdürdükleri cehaletlerini, bütün incelikleriyle öğrendikleri kendinden nefret duygusunu, en ufak ayrıntısına kadar tasarlanmış çaresizliklerini alıp, hepsini, asırlardır zihinlerinin derinliklerinde yanmakta olan ateşten bir aşağılama külahının içine sıkıştırmış -soğutmuş- ve onu, önüne çıkan her şeyi yok edecek kadar öfkeyle dolu dudaklara boca etmişlerdi adeta.”

“Kara renkli kabuğundan çıkıp dünyaya mavi gözlerle bakmak isteyen küçük Zenci bir kızdı o.”

 

YORUMLARIMIZ

Toni Morrison insanın ufkunu açan özel bir kalem ve önemli bir insan.

Afra Amerikan edebiyatı Öksüz kaldı diyebiliriz Tony Morrison değindiği toplumsal konularda Amerikan halkının Kalbine dokunabilmiş ve tüm dünya halkının gönlünde taht kurmuş bir yazar.

 En mavi gözde ırkçılık ile ilgili bir metni ele alarak 1970 yılında kaleme almıştır. Irkçılığı küçük bir kız çocuğu gözünden bize vererek o konuda en az söz sahibi olan bununla ilgili en az şey söyleyebilecek olan ,en az dinlenebilecek olan, en zayıf halkayı seçerek anlatımını daha da çarpıcı hale getirmiştir...

Romanımız 1940 41 yılları arasında yazarımızın Memleketi olan Lorian Ohio'da geçer. Konusuna gelince istismarcı bir evde yaşayan AfrikalıPecola Breedlove'un trajik hikayesini okuduk. Bekolo 11 yaşında güzellik kavramını ve sosyal kabulü ve beyazlıkla eşitliyor bu nedenle en Mavi göze Sahip olmayı özlüyor..

İSTİYOR.....

Kitabımız her biri farklı bir mevsime göre adlandırılan 4 bölüme ayrılmıştır Roman sonbahar ile başlar ve yaz ile biter

 Bu 4 bölüm içerisinde anlatıcıları ve  odak noktalarını değiştirerek kitabı daha anlamlı hale getirmiştir

Romandaki olaylar Morrison'un yazdığı gibi çocukluk döneminde mevsimler tarafından bir arada tutulsa da çoğunlukla kronolojik olmayan bir şekilde anlatılır romanın kendisi  aslında oldukça kısadır sadece 164 sayfa. Ancak okuyucuya verdiği anlamlı ve hüzünlü duygular dolu dolu bir 500 sayfalık kitabın içinde anlatılacak kadar yoğundur.

"Beyaz çocuklar gibi iyi davranılmak için mavi gözlere sahip olmak isteyen siyahı kız  Pecola'nın yürek burkan hikayesini okuduk" /Safiye