19 Mayıs 2021 Çarşamba

2021 NİSAN AYI KİTABIMIZ (ENGEREĞİN GÖZÜ/ ZÜLFÜ LİVANELİ)


KİTAP HAKKINDA

Balkan Edebiyat Ödülü/1997

Yıllardır Topkapı Sarayı'ndaki hücresinde kapalı tutulan Şehzade, hiç beklemediği bir anda tahta çıkarılır, böylece iktidarın tek sahibi olur.

Haremağası Süleyman ise Habeşistan'dan koparılıp hadım edilerek saraya getirildiğinden beri onun en sadık kulu ve -iktidarsızlığına rağmen- Harem'in tek hâkimidir. Valide Sultan'ın iktidar hesaplarıyla oğlunu yeniden hapsettirmesi, ilişkileri iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır.

Engereğin Gözü, Haremağası ile Padişah arasındaki köle-efendi ilişkisi aracılığıyla, "bakışıyla her canlıyı kımıltısız hale getiren bir engereğin bile gözünü kamaştıran" iktidarın büyüleyiciliği üzerine alegorik bir roman. Bir yanıyla da bir "dil şöleni"; Zülfü Livaneli, Evliya Çelebi'nin, Naimâ'nın ve Türkçenin büyük dil ustalarının izini sürüyor.

ZÜLFÜ LİVANELİ KİMDİR?



20 Haziran 1946 yılında Konya’da doğan yazarın gerçek adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. Küçük yaşlarından itibaren müziğe ilgi duymaya başladı ve saz çalmayı öğrendi. 1964 yılında Ülker Tunçay ile evlenmiştir ve bu evlilikten Aylin Livaneli dünyaya gelmiştir.

Müziği sayesinde yurt içinde ve yurt dışında birçok ödül almıştır. John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından bazı eserleri yorumlanmıştır. Özgün film müzikleri de yapan Zülfü Livaneli çeşitli konserler vermiştir. 

Kendine has yorumları sayesinde dünyaca tanınmaya başlandı. Müziği kadar yazdığı hikaye kitaplarıyla da oldukça sevilen ve ilgi gören yazar 1997 yılında verdiği konsere 500.000 kişi gelerek o dönemin en büyük rekorunu kırmıştır.

Zülfü Livaneli’nin şarkıları edebiyat ve şiirle iç içe geçmiştir. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Ali ve Ataol Behramoğlu’nun şiirlerini şarkı yapmıştır. Müzisyen kimliğinin yanı sıra deneme, hikaye ve roman da yazmıştır.

Kitapları Türkiye’nin yanı sıra Çin, İspanya, Güney Kore ve Almanya’da en çok satanlar arasına girmeyi başlamıştır. İlk romanı Engereğin Gözündeki Kamaşma olan Zülfü Livaneli bu romanıyla Balkan Edebiyat Ödülünü kazanmıştır. Kitabı daha sonra İspanya, Çin Kore ve Almanya’da satışa çıkarılmıştır. 

2001 yılında yazdığı Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm romanı Yunus Nadi Yayımlanmamış Roman Ödülünü kazanmıştır. 2006 yılında ise Mutluluk romanıyla birlikte Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarları Ödülünü kazanmıştır. 2009 yılında Son Ada romanıyla birlikte Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Farklı alanlarda yazdığı eserleri otuzdan fazla uluslararası ödülle taçlanmıştır.

KİTAPLARI
Huzursuzluk (2017)
Konstantiniyye Oteli (2015)
Kardeşimin Hikayesi (2013)
Edebiyat Mutluluktur (2012)
Harem (2012)
Serenad (2011)
Sanat Uzun Hayat Kısa (2010)

Son Ada (2008)

Sevdalım Hayat

Leyla'nın Evi
Gorbaçov´la Devrim Üstüne Konuşmalar
Mutluluk (2002)
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
Livaneli Besteleri

Engereğin Gözündeki Kamaşma
Sosyalizm Öldü Mü?
Diktatör ile Palyaço
Türkiye Orta Zekalılar Cenneti
Sis

Dünya Değişirken
Geçmişten Geleceğe Türküler

KİTAPTAN ALINTILAR

“Tahtın da , malın mülkün de faydası yoktu insana.”

“Masumların kellesi kesilip de cellat çeşmesinde kılıçlar yıkandığı zaman , bir gün olur Hak bunun hesabını sorar diye düşünmedin mi?”

“Allah'ın hikmetinden sual olunmaz , ama bazen pek zalim davranıyor.”

“Varlık yokluktur, yokluk da varlık! Hepsi gören göze bağlı!”

“Kötülük ve iyilik bir tek şeydir, parçalanamaz. İyilik, kötülükten ayrı değildir.”

“Kötülüğü yenmek, iyiliği yenmekten daha zor. Bu yüzden, iyiler savunmasız oluyorlar, her türlü zararı görüyorlar.”

“Mutluydum ve ömrüm böyle sona erecek sanıyordum, ama yanılmışım...”

“Ruh, dünya nimetlerinin tutsaklığından kurtuldukça özgürleşiyor, bağımsızlaşıyor ve dünya yüzünde hiçbir krala ve imparatora nasip olamayacak bir büyük iktidara kavuşuyordu.”

“Dünyada hangi şey kötüdür ki onda iyilik olmasın ve hangi şey İyidir ki onda kötülük bulunmasın?”

“Demek ki can çıkmayınca, insandaki onur ve intikam duygusu da çıkmıyordu..”

“Gün kavuşurken köye bir adam geldi ve peygamber olduğunu söyledi. Köylüler adama inanmadılar, 'İspat et' dediler.

Adam karşılarındaki eski suru gösterdi ve '' Eğer bu duvar konuşur ve benim peygamber olduğumu söylerse inanır mısınız? '' diye sordu.

Köylüler ''Elhak, inanırız'' dediler.

Adam duvara döndü ve elini uzatarak ''Konuş ya duvar!'' dedi:

Bunun üzerine duvar dile geldi ve şöyle dedi:

''Bu adam peygamber değildir. Sizi kandırıyor. Peygamber değildir.''

“Kimilerine eksik bir adam gibi görünsem de yüreğim biliyor ki şuan da dünya da yaşamının anlamına varmadan kader rüzgarının önünde sürüklenip giden milyonlarca kişiye göre fazlalıklarım da var.”

“Ölmek istiyordum.

Bir yandan da ölemeyeceğim için kaderime lanet okuyordum . Her zaman yanımda taşıdığım kavanoz mermerler üstünde paramparça olduğu için ölmeye hakkım yoktu.”

“Ne var ki bu acımasız dünyada iyilik cezalandırılıyor! Uzun ömrümün bana öğrettiği gerçeklerden biri de bu. Kötülüğü yenmek iyiliği yenmekten daha zor.”

“Rumi Hazretleri diyor ki: Yaratıklar üç kısma ayrılır: Sırf akıl olan ve şehvetten arınmış melekler, sade şehvet olan hayvanlar ve hem akıl hem şehvetten oluşmuş insanoğlu... İnsanın yarısı akıl yarısı şehvet, yarısı melek yarısı hayvandır. Yarısı yılan yarısı da balıktır. Balık olan kısmı onu suya doğru çeker, yılan olan yanı ise toprağa doğru sürükler.”

“Bu çınardan hep korkardım. Meyvesi insan olan ağaçtı bu. Bir tarihte idam edilen birçok devlet büyüğü bu ağacın dallarına asılmış ve kurumuş birer meyve gibi rüzgârla döne döne çürümüşlerdi.”

“Melek bilgisiyle, hayvan bilgisizliğiyle kurtuldu, insanoğlu bu ikisi arasında keşmekeş kaldı.”

“Çocukluktan beri bize öğretilen itaat ve kendi benliğini silme eğitiminin gereğini yerine getirememiş ve bir anlık gafletle, kendimi onlar gibi bir insan olarak görme suçunu işlemiştim.”

YORUMLARIMIZ

KİTABIN KONUSU

Yıllardır Topkapı Sarayı’ndaki hücresinde kapalı tutulan Şehzade, hiç beklemediği bir anda tahta çıkarılır, böylece iktidarın tek sahibi olur. Haremağası Süleyman ise Habeşistan’dan koparılıp hadım edilerek saraya getirildiğinden beri onun en sadık kulu ve "iktidarsızlığına rağmen" Harem’in tek hâkimidir. Valide Sultan’ın iktidar hesaplarıyla oğlunu yeniden hapsettirmesi, ilişkileri iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. Engereğin Gözü, Haremağası ile Padişah arasındaki köle-efendi ilişkisi aracılığıyla, "bakışıyla her canlıyı kımıltısız hale getiren bir engereğin bile gözünü kamaştıran" iktidarın büyüleyiciliği üzerine alegorik bir roman. Bir yanıyla da bir "dil şöleni": Zülfü Livaneli, Evliya Çelebi’nin, Naimâ’nın ve Türkçenin büyük dil ustalarının izini sürüyor.

ALEGORİK ROMAN NEDİR?

Alegori: nesnelerin, kişilerin ve hareketlerin kurmaca yolu ile aktarılması ve bu kurmacanın anlatının dışında farklı bir anlam barındırmasıdır. Resim, heykel ve edebiyat gibi birçok sanatta karşımıza çıkan alegori için, bir hikaye içinde bambaşka bir hikayeyi anlatma sanatıdır diyebiliriz.

İSİM VERİLMEYEN PADİŞAH KİMDİR?

Sultan İbrahim, 18. Osmanlı padişahı ve 97. İslam halifesidir. İbrahim, 8 Şubat 1640'ta ağabeyi IV. Murad'ın ölümü üzerine 25 yaşında ve 18. padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. Şehzadeliğinde çok sıkı bir saray hayatı yaşamış, erkek kardeşleri IV. Murad tarafından öldürtülmüş olduğundan korku içinde büyümüştür.

Doğum tarihi: 5 Kasım 1615, İstanbul

Ölüm tarihi ve yeri: 18 Ağustos 1648, İstanbul

Defnedildiği yer: Sultan 1. Mustafa ve Sultan İbrahim Türbesi, İstanbul

 

Ebeveynleri: I. Ahmet, Kösem Sultan

Deli İbrahim olarak tanınıyor. Ünlü Kösem Sultanın oğlu ve IV. Murat’ın kardeşi



ROMANDA PADİŞAHTAN NASIL BAHSEDİLİYOR?

3 yaşındayken kardeşi tarafından boğulmaya çalışılan fakat annesi tarafından kurtarılan ve bu psikolojiyi üzerinden atamayan bir padişah. Masum insanları öldürmekten zevk alan, kendi başı derde girince hüngür hüngür ağlayan bir çocuk, bir zavallı  ve bir korkak. Uzunca yıllar hareminde olan hiç bir cariyeye ilgi duymuyor ve kimseyle ilişkisi olmuyor.

ROMANDAKİ VALİDE SULTAN'DAN NASIL BAHSEDİLİYOR?(KÖSEM SULTAN)

İktidar uğruna bir oğlunu eş cinsel yapan, diğer oğlunu tahttan indirip hapsettiren, torununu öldürmeleri için tuzaklar kuran Venedikli ticaretle uğraşan son derece varlıklı bir kadın. İktidarı elinde tutmak için oğullarını kadınlardan uzak tutmaya çalışıyor. IV. Murat’ın yatağına hep oğlanları aldırıyor.

ANA KAHRAMANIMIZ HABEŞLİ SÜLEYMAN AĞA NASIL BİR KARAKTERDİR?

12 yaşındayken Habeşistan’dan gemiye bindirilen ve daha sonra hadım edilerek Osmanlı sarayında en mahrem yer olan harem dairesinin hizmetine sunulan bir  zenci köle. Roman onun  ağızından anlatılıyor. Kimi zaman bir korkak ve kimi zaman kendisini bir imparatorluk ailesine eş görüyor. Esen rüzgarları hemen hisseden ve buna göre hemen tavır değişikliğine girebilen bu sayede de siyahi kellesini de omuzları üzerinde taşıyabilen bir karakter. Başta efendisine tapınma düzeyinde bir bağlılığı var daha sonra efendisinin bütün yetersizlikleriyle ve kötülükleriyle bir insan olduğu bilincine varıyor. En sonunda da efendi ile kölenin insan olmakta eşitlendiği bir noktada ortaya çıkan bir hayranlığı var.

 

ROMANIN İNCELENMESİ

İktidar alevinin çevresinde dönen pervaneleri anlatmak için yazılmış bir romandır.

Tarihsel dekor içinde insan psikolojisinin derinliklerine varabilmeyi amaçlayan bir eserdir. Topkapı sarayı bir arka plan olarak yer alıyor.

Temel noktalar gerçeğe uygun fakat kurguda farklılıklar var ve bu da romanı özgür bir roman kılıyor.

Yazar Naima ve Evliya Çelebinin etkisinde kaldığını ve onların dilini tekrar yaratmaya çalıştığını belirtiyor. Sade anlaşılır ve yalın bir dil kullanıyor.

Yazar dönemin ruhunu ve saray atmosferini başarıyla canlandırıyor. Sarayda dönen entrikaları ayrıntılı bir şekilde betimliyor.

Aynı zamanda felsefi bir roman çünkü karakterleri harekete geçiren değişken motifleri ve onların etik değerlerini irdeliyor.

OKURKEN NOT ALDIĞIM CÜMLELER

Syf.26 Bu cihanı kaybettikten sonra öteki cihanı da kaybedemezdim.

Syf28: Zaten bu dünyada adan öldürmeyen imparator mu olurdu?

syf:29 Osmanlı sarayında bir Türk’ün hesabını kim sorardı?

Syf31: İstanbul şehrinde kadınların sokağa çıkmalarını yasalayan padişahlar görülmüştü.

Syf72: hiz damgası denen bir şey vardı.

Syf111: Padişahın ona kazandırdığı tek şey urganla değil ibrişim kordonla boğulmak olacaktı

Syf:120 Yüksek dağların kışı zor geçirdiği gibi hükümdar hayatları da sıradan insanlarınkine benzemez.


Ne kadar karanlığa batsa da, insan yüreğinde bir temizlik ve bir cevher var... BEHNA





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder