Balkan Edebiyat Ödülü/1997
Yıllardır Topkapı Sarayı'ndaki hücresinde kapalı tutulan
Şehzade, hiç beklemediği bir anda tahta çıkarılır, böylece iktidarın tek sahibi
olur.
Haremağası Süleyman ise Habeşistan'dan koparılıp hadım
edilerek saraya getirildiğinden beri onun en sadık kulu ve -iktidarsızlığına
rağmen- Harem'in tek hâkimidir. Valide Sultan'ın iktidar hesaplarıyla oğlunu
yeniden hapsettirmesi, ilişkileri iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır.
Engereğin Gözü, Haremağası ile Padişah arasındaki köle-efendi ilişkisi aracılığıyla, "bakışıyla her canlıyı kımıltısız hale getiren bir engereğin bile gözünü kamaştıran" iktidarın büyüleyiciliği üzerine alegorik bir roman. Bir yanıyla da bir "dil şöleni"; Zülfü Livaneli, Evliya Çelebi'nin, Naimâ'nın ve Türkçenin büyük dil ustalarının izini sürüyor.
ZÜLFÜ LİVANELİ KİMDİR?
20 Haziran 1946 yılında Konya’da doğan yazarın gerçek adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. Küçük yaşlarından itibaren müziğe ilgi duymaya başladı ve saz çalmayı öğrendi. 1964 yılında Ülker Tunçay ile evlenmiştir ve bu evlilikten Aylin Livaneli dünyaya gelmiştir.
Müziği sayesinde yurt içinde ve yurt dışında birçok ödül almıştır. John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından bazı eserleri yorumlanmıştır. Özgün film müzikleri de yapan Zülfü Livaneli çeşitli konserler vermiştir.
Kendine has yorumları sayesinde dünyaca tanınmaya başlandı. Müziği kadar yazdığı hikaye kitaplarıyla da oldukça sevilen ve ilgi gören yazar 1997 yılında verdiği konsere 500.000 kişi gelerek o dönemin en büyük rekorunu kırmıştır.
Zülfü Livaneli’nin şarkıları edebiyat ve şiirle iç içe geçmiştir. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Ali ve Ataol Behramoğlu’nun şiirlerini şarkı yapmıştır. Müzisyen kimliğinin yanı sıra deneme, hikaye ve roman da yazmıştır.
Kitapları Türkiye’nin yanı sıra Çin, İspanya, Güney Kore ve Almanya’da en çok satanlar arasına girmeyi başlamıştır. İlk romanı Engereğin Gözündeki Kamaşma olan Zülfü Livaneli bu romanıyla Balkan Edebiyat Ödülünü kazanmıştır. Kitabı daha sonra İspanya, Çin Kore ve Almanya’da satışa çıkarılmıştır.
2001 yılında yazdığı Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm romanı Yunus
Nadi Yayımlanmamış Roman Ödülünü kazanmıştır. 2006 yılında ise Mutluluk
romanıyla birlikte Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarları Ödülünü kazanmıştır.
2009 yılında Son Ada romanıyla birlikte Orhan Kemal Roman Armağanı’nı
kazanmıştır. Farklı alanlarda yazdığı eserleri otuzdan fazla uluslararası
ödülle taçlanmıştır.
KİTAPLARI
Huzursuzluk (2017)
Konstantiniyye Oteli (2015)
Kardeşimin Hikayesi (2013)
Edebiyat Mutluluktur (2012)
Harem (2012)
Serenad (2011)
Sanat Uzun Hayat Kısa (2010)
Son Ada (2008)
Sevdalım Hayat
Leyla'nın Evi
Gorbaçov´la Devrim Üstüne Konuşmalar
Mutluluk (2002)
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
Livaneli Besteleri
Engereğin Gözündeki Kamaşma
Sosyalizm Öldü Mü?
Diktatör ile Palyaço
Türkiye Orta Zekalılar Cenneti
Sis
Dünya Değişirken
Geçmişten Geleceğe Türküler
KİTAPTAN ALINTILAR
“Tahtın da , malın mülkün de faydası yoktu insana.”
“Masumların kellesi kesilip de cellat çeşmesinde kılıçlar
yıkandığı zaman , bir gün olur Hak bunun hesabını sorar diye düşünmedin mi?”
“Allah'ın hikmetinden sual olunmaz , ama bazen pek zalim
davranıyor.”
“Varlık yokluktur, yokluk da varlık! Hepsi gören göze bağlı!”
“Kötülük ve iyilik bir tek şeydir, parçalanamaz. İyilik,
kötülükten ayrı değildir.”
“Kötülüğü yenmek, iyiliği yenmekten daha zor. Bu yüzden, iyiler
savunmasız oluyorlar, her türlü zararı görüyorlar.”
“Mutluydum ve ömrüm böyle sona erecek sanıyordum, ama
yanılmışım...”
“Ruh, dünya nimetlerinin tutsaklığından kurtuldukça
özgürleşiyor, bağımsızlaşıyor ve dünya yüzünde hiçbir krala ve imparatora nasip
olamayacak bir büyük iktidara kavuşuyordu.”
“Dünyada hangi şey kötüdür ki onda iyilik olmasın ve hangi
şey İyidir ki onda kötülük bulunmasın?”
“Demek ki can çıkmayınca, insandaki onur ve intikam duygusu
da çıkmıyordu..”
“Gün kavuşurken köye bir adam geldi ve peygamber olduğunu
söyledi. Köylüler adama inanmadılar, 'İspat et' dediler.
Adam karşılarındaki eski suru gösterdi ve '' Eğer bu duvar
konuşur ve benim peygamber olduğumu söylerse inanır mısınız? '' diye sordu.
Köylüler ''Elhak, inanırız'' dediler.
Adam duvara döndü ve elini uzatarak ''Konuş ya duvar!''
dedi:
Bunun üzerine duvar dile geldi ve şöyle dedi:
''Bu adam peygamber değildir. Sizi kandırıyor. Peygamber
değildir.''
“Kimilerine eksik bir adam gibi görünsem de yüreğim biliyor
ki şuan da dünya da yaşamının anlamına varmadan kader rüzgarının önünde
sürüklenip giden milyonlarca kişiye göre fazlalıklarım da var.”
“Ölmek istiyordum.
Bir yandan da ölemeyeceğim için kaderime lanet okuyordum .
Her zaman yanımda taşıdığım kavanoz mermerler üstünde paramparça olduğu için
ölmeye hakkım yoktu.”
“Ne var ki bu acımasız dünyada iyilik cezalandırılıyor! Uzun
ömrümün bana öğrettiği gerçeklerden biri de bu. Kötülüğü yenmek iyiliği
yenmekten daha zor.”
“Rumi Hazretleri diyor ki: Yaratıklar üç kısma ayrılır: Sırf
akıl olan ve şehvetten arınmış melekler, sade şehvet olan hayvanlar ve hem akıl
hem şehvetten oluşmuş insanoğlu... İnsanın yarısı akıl yarısı şehvet, yarısı
melek yarısı hayvandır. Yarısı yılan yarısı da balıktır. Balık olan kısmı onu
suya doğru çeker, yılan olan yanı ise toprağa doğru sürükler.”
“Bu çınardan hep korkardım. Meyvesi insan olan ağaçtı bu.
Bir tarihte idam edilen birçok devlet büyüğü bu ağacın dallarına asılmış ve
kurumuş birer meyve gibi rüzgârla döne döne çürümüşlerdi.”
“Melek bilgisiyle, hayvan bilgisizliğiyle kurtuldu, insanoğlu
bu ikisi arasında keşmekeş kaldı.”
“Çocukluktan beri bize öğretilen itaat ve kendi benliğini
silme eğitiminin gereğini yerine getirememiş ve bir anlık gafletle, kendimi
onlar gibi bir insan olarak görme suçunu işlemiştim.”
YORUMLARIMIZ
KİTABIN KONUSU
Yıllardır Topkapı Sarayı’ndaki hücresinde kapalı tutulan
Şehzade, hiç beklemediği bir anda tahta çıkarılır, böylece iktidarın tek sahibi
olur. Haremağası Süleyman ise Habeşistan’dan koparılıp hadım edilerek saraya
getirildiğinden beri onun en sadık kulu ve "iktidarsızlığına rağmen"
Harem’in tek hâkimidir. Valide Sultan’ın iktidar hesaplarıyla oğlunu yeniden
hapsettirmesi, ilişkileri iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. Engereğin
Gözü, Haremağası ile Padişah arasındaki köle-efendi ilişkisi aracılığıyla,
"bakışıyla her canlıyı kımıltısız hale getiren bir engereğin bile gözünü
kamaştıran" iktidarın büyüleyiciliği üzerine alegorik bir roman. Bir
yanıyla da bir "dil şöleni": Zülfü Livaneli, Evliya Çelebi’nin,
Naimâ’nın ve Türkçenin büyük dil ustalarının izini sürüyor.
ALEGORİK ROMAN NEDİR?
Alegori: nesnelerin, kişilerin ve hareketlerin kurmaca yolu
ile aktarılması ve bu kurmacanın anlatının dışında farklı bir anlam
barındırmasıdır. Resim, heykel ve edebiyat gibi birçok sanatta karşımıza
çıkan alegori için, bir hikaye içinde bambaşka bir hikayeyi anlatma
sanatıdır diyebiliriz.
İSİM VERİLMEYEN PADİŞAH KİMDİR?
Sultan İbrahim, 18. Osmanlı padişahı ve 97. İslam
halifesidir. İbrahim, 8 Şubat 1640'ta ağabeyi IV. Murad'ın ölümü üzerine 25
yaşında ve 18. padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. Şehzadeliğinde çok sıkı
bir saray hayatı yaşamış, erkek kardeşleri IV. Murad tarafından öldürtülmüş
olduğundan korku içinde büyümüştür.
Doğum tarihi: 5 Kasım 1615, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 18 Ağustos 1648, İstanbul
Defnedildiği yer: Sultan 1. Mustafa ve Sultan İbrahim
Türbesi, İstanbul
Ebeveynleri: I. Ahmet, Kösem Sultan
Deli İbrahim olarak tanınıyor. Ünlü Kösem Sultanın oğlu ve
IV. Murat’ın kardeşi
ROMANDA PADİŞAHTAN NASIL BAHSEDİLİYOR?
3 yaşındayken kardeşi tarafından boğulmaya çalışılan fakat
annesi tarafından kurtarılan ve bu psikolojiyi üzerinden atamayan bir
padişah. Masum insanları öldürmekten zevk alan, kendi başı derde girince hüngür
hüngür ağlayan bir çocuk, bir zavallı ve
bir korkak. Uzunca yıllar hareminde olan hiç bir cariyeye ilgi duymuyor ve
kimseyle ilişkisi olmuyor.
ROMANDAKİ VALİDE SULTAN'DAN NASIL BAHSEDİLİYOR?(KÖSEM
SULTAN)
İktidar uğruna bir oğlunu eş cinsel yapan, diğer oğlunu tahttan
indirip hapsettiren, torununu öldürmeleri için tuzaklar kuran Venedikli ticaretle
uğraşan son derece varlıklı bir kadın. İktidarı elinde tutmak için oğullarını
kadınlardan uzak tutmaya çalışıyor. IV. Murat’ın yatağına hep oğlanları
aldırıyor.
ANA KAHRAMANIMIZ HABEŞLİ SÜLEYMAN AĞA NASIL BİR KARAKTERDİR?
12 yaşındayken Habeşistan’dan gemiye bindirilen ve daha
sonra hadım edilerek Osmanlı sarayında en mahrem yer olan harem dairesinin
hizmetine sunulan bir zenci köle. Roman
onun ağızından anlatılıyor. Kimi zaman
bir korkak ve kimi zaman kendisini bir imparatorluk ailesine eş görüyor. Esen
rüzgarları hemen hisseden ve buna göre hemen tavır değişikliğine girebilen bu
sayede de siyahi kellesini de omuzları üzerinde taşıyabilen bir karakter. Başta
efendisine tapınma düzeyinde bir bağlılığı var daha sonra efendisinin bütün
yetersizlikleriyle ve kötülükleriyle bir insan olduğu bilincine varıyor. En
sonunda da efendi ile kölenin insan olmakta eşitlendiği bir noktada ortaya
çıkan bir hayranlığı var.
ROMANIN İNCELENMESİ
İktidar alevinin çevresinde dönen pervaneleri anlatmak için
yazılmış bir romandır.
Tarihsel dekor içinde insan psikolojisinin derinliklerine
varabilmeyi amaçlayan bir eserdir. Topkapı sarayı bir arka plan olarak yer
alıyor.
Temel noktalar gerçeğe uygun fakat kurguda farklılıklar var
ve bu da romanı özgür bir roman kılıyor.
Yazar Naima ve Evliya Çelebinin etkisinde kaldığını ve
onların dilini tekrar yaratmaya çalıştığını belirtiyor. Sade anlaşılır ve yalın
bir dil kullanıyor.
Yazar dönemin ruhunu ve saray atmosferini başarıyla
canlandırıyor. Sarayda dönen entrikaları ayrıntılı bir şekilde betimliyor.
Aynı zamanda felsefi bir roman çünkü karakterleri harekete
geçiren değişken motifleri ve onların etik değerlerini irdeliyor.
OKURKEN NOT ALDIĞIM CÜMLELER
Syf.26 Bu cihanı kaybettikten sonra öteki cihanı da kaybedemezdim.
Syf28: Zaten bu dünyada adan öldürmeyen imparator mu olurdu?
syf:29 Osmanlı sarayında bir Türk’ün hesabını kim sorardı?
Syf31: İstanbul şehrinde kadınların sokağa çıkmalarını
yasalayan padişahlar görülmüştü.
Syf72: hiz damgası denen bir şey vardı.
Syf111: Padişahın ona kazandırdığı tek şey urganla değil
ibrişim kordonla boğulmak olacaktı
Syf:120 Yüksek dağların kışı zor geçirdiği gibi hükümdar
hayatları da sıradan insanlarınkine benzemez.
Ne kadar karanlığa batsa da, insan yüreğinde bir temizlik ve bir cevher var... BEHNA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder