25 Şubat 2021 Perşembe

 2021 OCAK AYI KİTABIMIZ (PENELOPE_MARGARET ATWOOD)


KİTAP HAKKINDA

Odysseus’un karısı, Troyalı güzel Helena’nın kuzeni Penelope
Odysseia’da vefakâr kadın olarak resmedilir. Helena’nın kaçırılmasından sonra çıkan Troya savaşına katılan Odysseus’un yirmi yıl tek başına bıraktığı karısı Penelope İthaka krallığını ayakta tutmayı, dikbaşlı oğlunu yetiştirmeyi, yüzü aşkın talibi idare etmeyi başarmıştır. Odysseus onca zorluğu aşıp sonunda yurduna döndüğünde karısının taliplerini ve bir nedenle on iki hizmetçisini öldürür.
Kolektif bilince dahil olmuş bir öyküyü yeniden yazan Atwood, öyküsünü Penelope ile asılan on iki hizmetçisinin ağzından anlatmayı yeğlemiş. Margaret Atwood hikâye anlatmadaki şiirsel ustalığıyla Penelope’ye yepyeni bir yaşam ve gerçeklik kazandırırken, eski çağların gizemine bir yanıt arıyor.

MARGARET ATWOOD KİMDİR?

Margaret Eleanor Atwood (d. 18 Kasım 1939), Kanadalı yazarşair, eleştirmen, denemeci ve feminist.

Yakın tarihin en saygı duyulan kurmaca yazarları arasında gösterilir. Arthur C. Clarke ve Prince of Asturias edebiyat ödüllerini kazanmıştır. Aynı zamanda beş kez Booker Ödülleri listesinde yer almış, birini kazanmış ve yedi kez The Governor General’in finalisti olmuş ve iki kez kazanmıştır. Daha çok roman yazarı olarak tanınmıştır. Aynı zamanda günümüze kadar 15 tane şiir kitabı yayınlanmıştır ve bu alanda da ödül sahibidir. Şiirlerini gençliğinde ilgi duyduğu efsane ve peri masallarından esinlenerek yazmıştır. Atwood aynı zamanda Tamarack ReviewHarper’sCBC AnthologyMs. Saturday NightPlayboy ve bunun gibi birçok dergide hikâyeler yazmıştır.

Atwood, Kör Suikastçı (The Blind Assassin) adlı romanıyla 2000 Booker Ödülü'nü kazandı.

Ottawa, Ontario, Kanada’da Margaret Dorothy ve Carl Edmund, Atwood’un ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Annesi Margaret Dorothy diyetisyen ve beslenme uzmanı, babası Carl Edmund ise entomologdur. Babasının orman entolojisi araştırmaları nedeniyle çocukluğunun büyük bir kısmı Northern Quebec bölgesinin ağaçlık arazilerinde geçmiştir. 11 yaşına kadar tam zamanlı olarak okula gitmemiştir. Doymak nedir bilmeyen bir edebiyat okuyucusu olmuştur. En çok ilgi duydukları gizemli öykülerden oluşan Dell cep kitapları, Grimm’s Peri Masalı kitapları, Kanadalı hayvan hikâyelerini anlatan kitaplar ve komedi kitaplarıdır. Leaside’da Leaside Hıgh School’da okumuştur ve 1957'de mezun olmuştur.

Atwood yazmaya altı yaşında başlamıştır ve 16 yaşına geldiğinde profesyonel olarak yazmak istediğinin farkına varmıştır. 1957 yılında Toronto Üniversite’ne bağlı olan Victoria Üniversitesi’ne başlamıştır. Jay Macpherson ve Northrop Frye profesörleri arasındadır. 1961 yılında onur derecesiyle Sanat Bölümünden ve ikinci branş olarak da Psikoloji ve Fransızca bölümlerinden mezun olmuştur.

1961’in sonlarında özel basımı yapılan Double Persephone adlı şiir kitabına verilen E.J Pratt Madalyası’nı kazandıktan hemen sonra Woodrow Wilson bursuyla Harvard’s Redcliffe College’ta öğrenimine devam etti. 1962 yılında Radcliffe’de master derecesi elde etti ve ilerleyen çalışmalarını Harvard Üniversitesi'nde iki yıl boyunca sürdürdü fakat eğitimi ‘The English Metaphysical Romance’ konulu tezinin tamamlamadığı için yarım kaldı.

British Columbia Üniversitesi (1965), Sir George Williams Üniversitesi Montreal (1967-68), Alberta Üniversitesi (1969-79), York Üniversitesi Toronto (1971-72) ve New York Üniversitesi gibi tanınmış üniversitelerde dersler vermiştir.

KİTAPTAN ALINTILAR

"Biz de buradayız, adları olmayanlar. Adsız ötekiler. Başkalarının üstümüze

sıçrattığı çamurla utanç içindekiler. İşaret edilenler, parmakla gösterilenler."

"Sabır, derlerdi bana.
Bir işi sonuna kadar götürmeyi severim ben."

"Kendi cebinizden karşılamadığınız yiyeceklerle dolu bir sofra kadar oburluğu körükleyen bir şey yoktur."

"Şarkıcıların, iplik bükücülerin dillerine doladıkları dize de buydu. Beni örnek almayın, diye haykırmak isterim kulağınızın dibinde evet, sizin kulaklarınızın! Ne ki bağırmaya çalışırken sesim baykuştan farksız."

"kemiksiz, dudaksız, soluksuz olma durumuna eriştikten, beri keşke bilmeseydim dediğim bazı şeyler öğrenmiş bulunuyorum, tıpkı kapı arkasından dinleyenlerin ya da başkalarının mektuplarını açanların öğrendikleri türden bilgiler bunlar. İnsanların aklını okumak ne güzel olurdu mu diyorsunuz? Bunu bir daha düşünün."

"Getir, götür benim işim, işitir, boyun eğerim
Lanet olası her gün Evet hanımefendi, Hayır efendim; Gülümser, yaşlı gözlerle başımı öne eğerim, Başkaları yatsın diye yumuşacık döşekler sererim."

"Elinizde
başka seçenek olmadığında uydurma olduğu apaçık belli olan sözler bile
avunç kaynağıdır."

"Babamın sevgisine karşılık vermek güç gelmişti bana. Tahmin edebilirsiniz. Sevecen görünen babamla bir uçurumun kenarında, bir ırmak kıyısında ya da bir korkuluk boyunca el ele dolaşırken ansızın beni aşağı atacağı, belki de bir kayayla parçalayacağı gelirdi aklıma."

"Kimilerine göre Odysseus ruhlara danışmak için ölüler Ülkesine gitmişti. Yok, alt tarafı geceyi yarasalarla dolu karanlık bir mağarada geçirdi, diyenler de vardı."

"Bizi doğru dürüst gömmeliydin. Üzerimize şarap dökmeliydin. Bağışlanmamız için yakarmalıydın.
Neden kıydın bize? ölmemizi gerektirecek ne yaptık sana? Buna hiç yanıt vermedin.
Öç almaydı bu, kin gütmeydi, öldürmek onurun olmuştu."

"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz demişler, ama bu saçma bir iddia. Hepimizin kulağına sonradan aslı astarı olmadığı kanıtlanan nice söylentiler gelmiştir."

"Su direnmez. Su akar. Elini içine daldırdığında, seni okşadığını hissedersin. Su kaskatı duvara benzemez, geçmene engel olmaz. Ne ki su hep yolunda akar, hiçbir şey ona karşı koyamaz. Su sabırlıdır. Damlayan su taşı deler, geçer.
Unutma yavrucuğum. Bir yarın su senin, aklından
çıkarma bunu."

"Kefen dokuma öyküsü bir anda tarihe karışıverdi. Herkes bundan böyle nedense sonu gelmeyen işlerden söz ederken “Penelope’nin çetrefilli ağı” diyecekti artık. Ağ sözcüğünden pek hoşlanmamıştım. Beze ağ diyorlarsa, demek ki ben de örümcektim. Oysa benim amacım erkekleri sinek gibi avlamak değildi, tam tersine ağa takılmamaktı."

"Eskiden ozan rolüne soyunmaya kalksaydım, herkes gülerdi bana, kurnazlıkta soyluluk taslamaktan daha gülünç bir şey yoktur, ama artık herkesin ne dediği kimin umurunda?"

"Ne diyordum? Ha, evet. Evlilikler. Evlenmenin amacı çocuk yapmaktı; ama çocuklar oyuncak da değildi, evcil hayvan da. Çocuklar geride bir şeyler bırakmanıza aracı olan varlıklardı."

"Zekilik bir erkeğin ancak karısı kendinden biraz uzak durursa görmek
isteyeceği bir nitelikti."

"Elimde ipuçları vardı elbette, kocamın kaypaklığından, hinoğlu hinliğinden, kurnazlığından -nasıl desem?- vicdansızlığından kuşkulanıyordum, ama görmezlikten geldim."

YORUMLARIMIZ

"YA EVLEN YA DA AÇLIKTAN ÖL"

Anlatıyı Penelope ve on iki hizmetçisine vererek Atwood, hem geleneksel destanlarda söylemsel olarak oluşturulan erkek anlatısını hem de Grek toplumunun hiyerarşik yapısını ve egemen siyasal düzenini yapısöküme uğratır. 

Kadının nesneleştirilmesi ve susturulması, kadın hizmetkârların köleleştirilmesi, erkek kahramanların övülmesi gibi durumlar ters yüz edilmiştir. Atwood, Homeros’un eserinde cevaplanmadan bırakılan soruları yeniden yazdığı modern eserinde iğneleyici bir dille incelemektedir.

Penelope her birine ayrı başlık verilmiş yirmi dokuz bölümden oluşmaktadır. Margaret Atwood, postmodern romanında birkaç ayrı yazın türünün karışımını üretmiştir: 29 bölümden 19 tanesinde Penelope’nin birinci şahıs anlatısı, aralara serpiştirilmiş 10 bölümde sadakate ihanetettikleri için Odysseus tarafından asılan 12 hizmetçinin koro dizeleri, 8 bölümde farklı lirik formlar ve 2 bölümde ise tiyatro biçimleri hâkimdir. 

Margaret Atwood’un Yunan mitolojisindeki Penelope’yi yeniden anlattığı eseri bir feminist revizyonist mit-yaratımı örneğidir. Feminist revizyonist mit yazımı, eski metinlerin yeniden okunması ve ataerkil ideolojinin yıkılması yoluyla yeniden yorumlanmasıdır.

  Atwood, destanı yapısöküme uğratmaya romanına Penelope (The Penelopiad) adını vererek başlar. Romanın başlığı Yunan modelinin yıkıldığına işarettir çünkü erkek kahramanın adı yerine kadın kahramanın adını tercih eder.

Atwood’un romanında yaptığı bir başka değişiklik ise anlatı biçemini değiştirmesidir. Odysseia destanının nazım biçiminden ziyade Penelope’yi nesir biçiminde yazar, ancak Antik Yunan’daki gibi koro işlevi gören hizmetçilerin bölümlerinde anlatı biçimi olarak şiiri de tercih etmiştir. Aslında, Atwood’un Odysseia okuması düzyazı ile on iki hizmetçinin sesini duyuran diğer yazı türleri arasında geçiş yapar.

Atwood, Odyssey destanının yeniden üretimini Odysseus’un duruşmasındaki video kaydı ve hizmetçiler tarafından verilen bir antropoloji dersiyle birleştirir.

Anlatım tekniği, sessiz karakterlere özne konumu sağlamıştır. Hizmetçileri “Sadece ataerkil ve egemen sınıf uğruna feda edilen sessiz kurbanlar olarak değil aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla Odysseus’u mahkemede yargılayan güçlü satiristler olarak yeniden tasarlamıştır”

Hikâyenin ironik olan kısmı ise 21. yüzyılda mahkemede yargılanan suçun tam olarak hizmetçilerin talipler tarafından tecavüze uğraması ve asılmaları değil Odysseus’un izni olmadan cinsel ilişkide bulunmalarıdır:  “Yargıç: “Bu kızlar ipe asılmayı hak edecek ne yaptılar? Savunma Avukatı: İzinsiz cinsel ilişkide bulundular.”

Atwood, kadınlara gösterilen adaletsizliği, hizmetçilerin sesiyle eleştirmeye çalışmaktadır. Böylece, okurlar, Homeros’un erkek kahramanlarının zulmünü ve toplumdaki cinsiyet eşitsizliğini fark ederler. Hizmetçilerin kolektif sesi sayesinde yaşamları boyunca ne kadar acı çektikleri mesajı verilir: “Bizler iç çekildiğinde kullanılan hayvan yavrularıydık.

Atwood “Penelope’yi bilindik haliyle, eşine sadık ideal bir kadın olarak sunarken kadın üzerindeki toplumsal baskıyı, kadının edilgen hâlini ve idealize edilen şeyin yalnızca erkeğe sadakat oluşunu eleştirir”. Diğer taraftan ise arzularına ket vurmayan ve arzularını yaşamasını ustalıkla gizleyen bir Penelope ile karşılaşılır. Atwood, bu stratejisi ile bilindik bir mitin yücelttiği ve aşağıladığı değerleri yerle bir etmektedir.

Penelope’nin dili destandaki gibi soylu, şiirsel ve retorik değildir. Hatta Penelope, zaman zaman destanın retorik dilinin gülünç bir taklidini yapar, övücü epik sıfatlarıyla ve ses tekrarı yapılan ifadelerle alay eder. Burada amaç, eril dili eleştirmek ve kalıpların dışına çıkarak eril dili alaşağı etmektir.

Eski Yunan toplumunda kadınların bir erkek ayrıcalığı olan siyasi meselelere katılma hakkı yoktur. Hatta siyasi düşmanların birbirlerine hakaret etmek için düşman anlamında “kadın” sözcüğünü kullanmaları normal karşılanmaktadır. Sadece siyasi değil diğer alanlarda da kadına ayrımcılık yapılmaktadır. Örneğin, eş seçme hakları yoktur, erkeklerin ayrıcalığı olan cinsel zevk arama hakları yoktur. Atwood’un Penelope’si kadın varlığını düzenleyen yasalara kendi olanakları dâhilinde karşı çıkmayı seçer. Taliplerini oyalama şekli bunun örneklerinden biridir.

Atwood, Homeros’un destanındaki masum Penelope’yi bazı bölümlerde bir femme fatale’e dönüştürür. Camille Paglia’ya göre femme fatale “Medusa gibi anne ya da Apollonca çekiciliğinin ardına gizlenmiş frijit bir su perisi olarak karşımıza çıkabilir. Soğuk ulaşılmazlığıyla önce çağırır, sonra davetine geleni kendinden geçirir, sonunda da yok eder…

Penelope de zaman zaman karşımıza bir anne, sadık bir eş gibi çıkarken zaman zaman da arzularıyla ve yok edici özellikleriyle çıkmaktadır. “Bu kadın arketipi içinde hem Diyonizyak-kadınsı olanı hem de Apollonik-erkeksi olan vardır.

“Kadın kahraman, ataerkil tiranlık adına birbirlerini kontrol eden, kadın dayanışmasının olmadığı bir dünyada büyür. Bu dünyada, kadınlar arasında tek tük görülen kız kardeşlik ve nezaket vardır. Bu kadınlar, isteseler bile, birbirlerine yardım etmek için çaresizdirler” Atwood, Penelope ve diğer kadınlar aracılığıyla kadınlar arasında var[mış] gibi görünen kız kardeşliği eleştirirken aynı zamanda, kadınların ataerkil baskı altında bazen birbirlerini nasıl zor durumlara soktuklarını açıkça göstermek istemiştir.

Penelope ve Odisseus’un yeniden canlanan hikayesini keyifle okuyacaksınız: Nigar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder