KİTAP HAKKINDA
Bir yolculuk sırasında Beatles'ın "Norwegian Wood" adlı parçasını duyan kahramanımız 37 yaşındadır ve bu parça onu Tokyo'da geçirdiği üniversite yıllarına götürecektir. En yakın arkadaşının intihar edişi, geçen zamanın ardından onun kız arkadaşıyla yakınlaşması, araya giren zorunlu ayrılık ve yeni bir kız arkadaş. "İmkânsızın Şarkısı" yalın, çarpıcı ve sıcak bir aşk hikâyesini anlatıyor. Yazarı HARUKİ MURAKAMİ Japon edebiyatının aykırı, ama en çok okunan yazarı. Japon geleneklerinin dışında geliştirdiği üslubuyla adından çok söz ettiren Murakami' yi dünyaya tanıtan roman "İmkânsızın Şarkısı".
1968-1970 yılları arasında geçen olaylar, o günün toplumsal gerçeklerini de satırlara taşıyor. Ama romanın odağında bu toplumsal olaylar değil üçlü bir aşk var. Gençliğin rüzgârıyla hareketlenen "İmkânsızın Şarkısı'nı ölümle erken karşılaşan gençlerin hayatı yönlendiriyor. Hiçbir şeyin önem taşımadığı, amaçsızlığın ağır bastığı, özgür seksin kol gezdiği bir öğrenci hayatı... Ama diğer yanda da yoğun duygular var... İmkânsız aşklar, imkânsız şarkılar söyleten. Hemen hemen her Japon gencinin okuduğu roman anayurdu dışında da çok kişi tarafından sahipleniliyor.
Sayfa Sayısı: 352
Baskı Yılı: 2015
KİTAPTAN ALINTILAR
"Gözlerim kapalı, tanıdık bir kitaba dokunuyor & kokusunu derin derin içime çekiyordum. Bu beni mutlu etmeye yetiyordu."
"İşler iyi de gidebilir, gitmeyebilir de. Ama aşk böyledir. İnsan sevince, kendini bu sevgiye bırakması doğaldır."
“Hiçbir gerçek, bir sevdiğimizi kaybettiğimiz zaman duyduğumuz kederi gideremez. Hiçbir gerçek, hiçbir samimiyet, hiçbir güç, hiçbir nezaket bu acıyı geçiremiyor. Tek yapabileceğimiz şey, üzüntüyü sonuna dek yaşamak ve sonunda bundan bir şey öğrenmek...”
"Lütfen hep yaptığınız gibi olayları gereğinden fazla ciddiye alıp kara kara düşünmeyin. Bizler , yani hem normal olan , hem de normal olmayan insanlar, kusurlu bir dünyada yaşayan kusurlu kişileriz . Banka hesaplarının mekanik doğruluğu ile yaşamıyoruz ya da çizgilerimiz ve açılarımız iletki ve cetvelle ölçülür cinsten değil .haklı değil miyim ?"
"Yüzü kırış kırıştı ve ilk bakışta göze çarpan
tek özelliği, buydu, ama bu kırışıklıklar onu yaşlandırmıyor, tam tersine, yaşla ilgisi olmayan genç bir yönünü vurguluyordu. Yüzüyle tıpatıp uyum sağlamışlardı, sanki doğduğundan beri oradaydılar. Güldüğü zaman, onlar da gülüyor ve sertleştiğinde onlar da sertleşiyordu. Yüzü ne ciddi ne güleç olduğunda da kırışıklıklar, alaycı ve sıcak, yüzünün her yanına dağılıyordu."
"zaman zaman kendimi bir müze bekçisi olarak görüyorum, kimsenin uğramadığı devasa boş bir müze bu; ve bu müzeye kimse için değil, sadece kendim için bekçilik ediyorum."
"Her birimizin nasıl kendimize özgü bir yürüyüş tarzı varsa, her birimizin hissetme, düşünme ve olaylara bakış açısı da kendine özgü. Eğer bunu düzeltmek istersen, bu değişin bir gecede olmuyor ve eğer zorlama olursa başka bir yerden patlak veriyor."
"Bilmiyorum, bazen yüreğimde sert bir kabuk olduğunu düşünüyorum. Hiçbir şey o kabuğun içine giremiyor sanki. Birini gerçekten sevebileceğimden şüphe duyuyorum."
"Yürürken, Naoko bana kuyunun öyküsünü anlatıyordu. Bellek çok garip bir şey. Gerçekten içinde bulunduğum yakından gördüğüm sırada o manzaraya neredeyse hiç dikkat etmemiştim. Beni etkilemekten çok uzaktı, bu yüzden, on sekiz yıl sonra, en ince ayrıntısına dek anımsayacağımı düşünemezdim. Doğruyu söylemek gerekirse, o yıllarda manzaralar beni pek ilgilendirmiyordu zaten. Kendimden ve o sırada yanımda yürüyen çekici genç kızdan başka bir şey düşündüğüm yoktu. Bizi düşünüyordum ve sonra gene kendimi. Gördüğüm, hissettiğim ya da düşündüğüm her şeyin bumerang gibi dönüp dolaşıp bana döndü yaşındaydım. En kötüsü aşıktım da. Ve bu aşk karmaşa doluydu. Bu yüzden manzara aklımdaki en son şeydi."
"İnan bana, ne dediğimi çok iyi biliyorum. Ben emekçi sınıfına mensubum. Devrim olsun olmasın, aynı bok çukurunun içinde hayatını tırnaklarıyla kazıyarak kazanmaya devam edecek olanlardanım. Peki nedir devrim? Sadece belediye meclisindeki kişileri değiştirmek olmadığından bal gibi eminim."
"Sadece ölüler sonsuza dek on yedi yaşında kalıyordu."
"Bana kıvılcımları tükenmekte olan bir ruhun son çırpınışlarını düşündürüyordu. O ışığa destek olup ellerimle korumak isterdim. Tıpkı Jay Gatsby'nin her gece karşı yakadaki o küçük ışığı seyretmesi gibi, ben de uzun süre o küçük, titrek alevi seyrediyorum"
"...Ölüm, kağıt ağırlığının içinde de vardı, bilardo masasının üstünde sıralanmış kırmızı- beyaz dört topun içnde de. Ve hayatımız boyunca onu ince bir toz gibi ciğerlerimize çekip duruyorduk."
YORUMLARIMIZ
"ÖLÜM, YAŞAMIN KARŞITI OLARAK DEĞİL, PARÇASI OLARAK VARDIR."
Postmodern imkansız bir aşk hikayesi okuyoruz.68 döneminin şarkıları fonda çalıyor... Bilindik bir hikaye okur gibiyiz, "bunu daha önce okumuş muydum hissi" uyandırıyor.
Aşk, ölüm, arkadaşlık. Sırası değişebilir ama sonuçlarıhep aynı kalır. Bir gün hepsi biter, herkes gider...
Romanın erotik tınıları fazla gelebilir. Ama amacımız görmek istediğinizi değil, gerçekten yaşananı görmek ise bu erotik tını sizi rahatsız etmeyecek, hatta içine çekecektir...
Hayatta doğru kadar yanlış, sağlık kadar hastalık, mutluluk kadar da üzüntü ve sıkıntı yok mu?
İntihar, ölüm ve yalnızlık duyguları akıcı, kısa, anlaşılır açık bir dille işlenmiş ve sarsıcı bir son...
Haruki Murakami'nin hayatından kesitlere yer verdiği, şarkılarla desteklediği, aşk ve ölümü birbiriyle bağdaştırdığı harika bir kitap.
Keyifli okumalar, izlemek isterseniz bir de filmi var. /Nigar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder