HAVALI OKURLAR 2022 YAZ KİTAPLARIMIZDAN
"ONCA YOKSULLUK VARKEN/ EMİLE AJAR_ ROMAİN GARY"
KİTAP HAKKINDA
Onca Yoksulluk Varken (özgün adı La vie devant soi), Fransız
yazar Romain Gary'nin Émile Ajar takma adıyla yazdığı ve 1975 yılında Goncourt
Ödülü kazandığı romanıdır. "Madame Rosa" adında, Madam Rosa'yı
Fransız oyuncu Simone Signoret'in oynadığı bir film uyarlaması çekilmiştir.
Emile Ajar, Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Romain
Gary’nin “yalnızca kendim olmaktan bıkmıştım” diyerek yarattığı bir müstear.
Yazarın bu isimle kaleme aldığı romanlar arasında en unutulmaz olanı ise Onca
Yoksulluk Varken elbette. Annesi bir hayat kadını olan Arap çocuğu Momo ile ona
kol kanat geren Madam Rosa’nın bazen oldukça eğlenceli, bazen de göz yaşartıcı
derecede duygusal ilişkisini anlatan roman, hayata dair söyledikleriyle
yayımlanır yayımlanmaz bir külte dönüştü. Vivet Kanetti’nin ustalıklı
çevirisinin de etkisiyle Türkiye’de de çok sevilen roman, birçok yazara ilham
kaynağı oldu.
İlk olarak 1956 yılında, Cennetin Kökleri (Les racines du
ciel) romanıyla Goncourt Ödülü'nü kazanan Gary, daha sonra kimi romanlarını
"Émile Ajar" takma adıyla yazmaya başlamıştır. Onca Yoksulluk Varken
romanını da, kimin olduğu o dönem epeyce tartışılmış olan bu adla yazmıştır. Böylece,
Fransa'da bir yazara ancak bir kere verilen Goncourt Ödülü'nü iki kez kazanan
tek yazar olmuştur. Ancak bu durum, yazarın bu takma adla yazanın kendisi
olduğunu açıkladığı intihar notuna (1980) dek, yakın çevresi dışında kimse
tarafından öğrenilememiştir.
ROMAİN GARY_ ÉMİLE AJAR KİMDİR?
Romain Gary (asıl adı Roman Kacew, takma adı Émile Ajar) (d.
8 Mayıs 1914, Vilna – ö. 2 Aralık 1980, Paris), Fransız yazar, yönetmen,
senarist, II. Dünya Savaşı pilotu ve diplomat.
Dünya çapında tanınan bir yazar olan Gary, Fransa'da her
yazara ancak bir kez verilen Goncourt Edebiyat Ödülü'nü, bir kez kendi adıyla
bir kez de takma adla yayımladığı iki romanıyla iki kez kazanmış olan tek
yazardır.[1] Bunun dışında senaryolar yazdı ve iki film yönetti.
Hukuk mezunu olan Gary, kitap yayımlamaya başlamadan önce,
II. Dünya Savaşı sırasında, Özgür Fransız Kuvvetlerine dahil olarak savaş
pilotluğu yaptı. Bunların dışında, bir süre Fransız diplomatik servisi için
çalıştı. BM Fransız Delegasyonu sekreterliği yaptı, Fransa'nın Los Angeles
başkonsolosu oldu.
20. yüzyılda Fransa'nın en üretken ve tanınan yazarlarından
olan Gary, eski eşi Jean Seberg'in 1979'daki ölümünün de etkisiyle, 1980'de,
Paris'te yaşamına son verdi.
Asıl adı Roman Kacew olan yazar, Vilna'da (şimdiki
Litvanya'nın başkenti Vilnüs), Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Ailesiyle önce Varşova'ya (Polonya) göç ettiler. Babası Arieh-Leib Kacew, 1925
yılında ailesini terk etti ve yeniden evlendi. Bu tarihten itibaren Gary,
annesi Nina Owczinski tarafından yetiştirildi. 1928 yılında, Gary 14
yaşındayken, annesiyle Nice'de bir banliyöye taşındılar. Daha sonra
kitaplarında ve söyleşilerinde, babasının kökeni, ailesi ve çocukluğuyla ilgili
her seferinde değişkenlik gösteren bilgiler verdi.
II. Dünya Savaşında, Birleşik Krallık'ın yanında Almanya'ya
karşı savaşmak için Fransa'ya yerleştiğinde, adını Romain Gary olarak
değiştirdi. Önce Aix-en-Provence, ardından Paris'te hukuk okudu. Fransız Hava
Kuvvetlerinde (Bourges yakınlarındaki Salon-de-Provence ve Avord Air Base'te)
uçak kullanmayı öğrendi. II. Dünya Savaşı sırasında Fransa'nın Nazilerce işgali
sonrasında, İngiltere'ye uçtu ve Özgür Fransız Kuvvetleri bünyesinde Avrupa ve
Kuzey Afrika'da hizmet verdi. Pilot olarak, 65 saatten uzun süre uçarak, 25'in
üzerinde başarılı saldırıda yer aldı. Savaşta gösterdiği kahramanlık nedeniyle
kendisine çok sayıda onur nişanı ve madalya verildi.
Savaştan sonra, Fransız diplomatik servisi için çalıştı ve
1945'te, ilk romanını yayımladı. İlerleyen yıllarda, kimilerini Émile Ajar
takma adıyla yazacağı 30'un üzerinde roman, öykü ve anı kitabıyla, Fransa'nın
en üretken ve popüler yazarlarından biri olacaktı. Ayrıca, Fosco Sinibaldi ve
Shatan Bogat takma adlarıyla da birer roman yayımladı.
Birleşmiş Milletlerin 1952'de New York'taki, 1955'te ise
Londra'daki Fransız Delegasyonu sekreterliğine getirildi. 1956'da Fransa'nın
Los Angeles başkonsolosu oldu.
İlk eşi, Büyük Britanyalı yazar, gazeteci ve Vogue dergisi
editörü Lesley Blanch'ti. Bu evlilik, 1944'ten 1961'e dek sürdü.
1962-1970 yıları arasında ünlü Amerikalı oyuncu Jean
Seberg'le evli kaldı. Çiftin bu evlilikten, Alexandre Diego adında bir oğulları
oldu. Seberg'le ayrılığı nedeniyle sarsılan Gary'nin 1980 yılındaki
intiharında, Seberg'in 1979 yılındaki şüpheli ölümünden sonra girdiği bunalımın
büyük etkisi olduğuna inanılır. Yazar, 2 Aralık 1980'de Paris'te, kendisini
tabancayla vurarak intihar etti. Emile Ajar'ın kendisinin takma adı olduğunu da
açıkladığı intihar mektubunun son iki cümlesi çok ses getirdi: "Çok
eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın."
Fransa'da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt
Ödülü'nü iki kere (bir kez Romain Gary bir kez de Émile Ajar adlarıyla) aldı,
bunu da intihar notunda açıkladı. Ödülü ilk olarak kendi adıyla yayımladığı
Cennetin Kökleri romanıyla 1956 yılında alan Gary, Émile Ajar adıyla yazdığı
Onca Yoksulluk Varken romanıyla, 1975 yılında ödülü tekrar aldı.[2] Yalan
Roman, Kadının Işığı, Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı, Yıldızyiyiciler, Kral
Solomon'un Bunalımı, yazarın diğer eserlerinden bazılarıdır.
Ayrıca, 1962 yapımı savaş filmi The Longest Day'in senaryo
ekibinde yer aldı; 1971 yapımı, başrolünde o dönemki eşi Jean Seberg'in
oynadığı Kill! adlı filmi ise yazan ekipte yer aldı ve yönetti.
KİTAPTAN ALINTILAR
“İnsanların hüznü her zaman, en çok gözlerinin içindedir.”
“Mutlu olabilmek için yaşamın kıçını yalayacak değilim.
Yaşamı süslemek istemiyorum ben, bok yesin o.”
“Ben de gülümsüyordum ama, içimden gebermek geliyordu.”
“Bence, en iyi uyuyanlar dürüst olmayanlardır. Çünkü hiçbir
şeyi takmazlar, oysa dürüst insanlar gözlerini kırpamazlar, her şeyi dert
edinirler.”
“İnsanların kendi söylediklerine inanmayı başardıklarını sık
sık fark ettim, yaşamak için gereksinirler buna.”
''...mutluluk özellikle yokluğuyla tanınan bir merettir.''
“Bana hep garip gelen, gözyaşların doğmadan önce
programlanmış olmasıdır. Bu demektir ki ağlayacağımız önceden saptanmış.”
“Hiçbir şeyin ak ya da kara olmadığını anlatmıştı bana .
Çoğu kez ak, gizlenmiş bir karaydı, kara da bazen üçkağıda getirilmiş aktı.”
“Anlıyordum, ama anlamak bazen, tam tersine, hiçbir şeyi
çözümlemez.”
“Hayırsız analar kadar kötü şey yoktur dünyada.”
"Beni zorla yaşatacaklar, Momo. Hep böyle yaparlar
hastanede, bunun için gereken yasaları var. Gerektiğinden fazla yaşamak
istemiyorum ve artık gerekmiyor...''
“Ama ben pek öyle mutluluk meraklısı değilimdir, yaşamı
yeğlerim yine. mutluluk bir süprüntü, acımasızın tekidir, ona asıl yaşamasını
öğretmek gerekir. aynı yolun yolcusu değiliz biz onunla, hiç de yüz vermem
kendisine.”
"Bence çok çirkin biriyle yaşadığınızda, sonunda onu
çok çirkin olduğu için de seversiniz."
“...ben de gülümsüyordum ama içimden gebermek geliyordu...”
“Bok içindeyken herkes eşitti.”
“Moralim bozuktu moraliniz bozuk oldu mu da güzel şeyler hep
daha güzeldir. Bunu sık sık fark ettim... gebermek istediğiniz zamanlar her
zamankinden daha güzel olur çikolatanın tadı..”
YORUMLARIMIZ
Büyük bir adam Momo; okumak isteyene o kadar büyük laflar
ediyor ki, insan şaşakalıyor. Küçücük çocuk yüreğine sığdırdığı, daha ön
yaşında olduğu yalanı ile bir an önce büyümeye çabalayan ve sadece bir gün, o
güne kadar hiç bilmediği, tanımadığı babasıyla karşılaştığında 4 yaş birden
büyüyüp 14 yaşında olan Momo'nun onu büyüten yaşlı, şişman, sürekli panik
halinde olan ve büyümesini hiç istemeyen Madam Rosa'nın: "Bunu sen
bilmezsin, çok gençsin." dediğinde
"Hiçbir zaman, hiçbir şey için çok genç olmadım, Madam
Rosa." dediği gibi hep olgun ama ilgiye, sevgiye, anneye, aileye hep
muhtaç olan Momo'yu ve hikayesini okurken çokça düşünüp, bolca altını çizdik bu
kitabın.
Olabilecek en kötü koşullarda yaşayan, fakat bu berbat
şartların içinde bile bir güzellik bulmaya çalışan insanların yaşamı ya da
dramı diyebiliriz.
Her karakter kendi içinde yalnız, fakat çaresiz değiller.
Korkuyla yaşamayı öğrenip hayata meydan okuyorlar.
Hepsinin hayatı acı dolu fakat garip bir şekilde yüzümde
gülümsemeyle okuduk. Yüzümü güldüren kitap bir taraftan da içimizi hüzne boğdu.
Momo’ nun ağzından, iç seslerinden yaşadıklarını dinlemek
hem hüzünlüydü hem keyifliydi. Asla yaşamak istemeyeceğimiz bir hayatı Romain
Gary bize o kadar profesyonel anlatmış ki ağır dram içeren bir konuyu, okurun
duygularını yıpratmadan önümüze sermiş. İşte bunu yaptığı için samimiyetinden
zerre şüphe duymadın yazarın. Akıcı diliyle, yaşanmışlıklarıyla, samimiyetiyle
ve verdiği mesajlarla kopmadan okutuyor kendini kitap.
Yalnızlıktan, şemsiyesini giydirip onu kendine arkadaş
yapan, insanlar arkadaşın mı diye soruncada, "nasıl arkadaşım olabilir ki,
o bir şemsiye" diyen, insanların kendisini küçümsemesine göz yummamak
için, kendi hayatıyla hatta hayatın ta kendisiyle alay eden Momo…
"Gece üşüdüm, kalktım gittim, Madam Rosa' nın
üzerine bir battaniye attım."
Keyifli Okumalar.