3 Aralık 2022 Cumartesi

 HAVALI OKURLAR 2022 YAZ KİTAPLARIMIZDAN 

"ONCA YOKSULLUK VARKEN/ EMİLE AJAR_ ROMAİN GARY"

 

KİTAP HAKKINDA

Onca Yoksulluk Varken (özgün adı La vie devant soi), Fransız yazar Romain Gary'nin Émile Ajar‎ takma adıyla yazdığı ve 1975 yılında Goncourt Ödülü kazandığı romanıdır. "Madame Rosa" adında, Madam Rosa'yı Fransız oyuncu Simone Signoret'in oynadığı bir film uyarlaması çekilmiştir.

Emile Ajar, Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Romain Gary’nin “yalnızca kendim olmaktan bıkmıştım” diyerek yarattığı bir müstear. Yazarın bu isimle kaleme aldığı romanlar arasında en unutulmaz olanı ise Onca Yoksulluk Varken elbette. Annesi bir hayat kadını olan Arap çocuğu Momo ile ona kol kanat geren Madam Rosa’nın bazen oldukça eğlenceli, bazen de göz yaşartıcı derecede duygusal ilişkisini anlatan roman, hayata dair söyledikleriyle yayımlanır yayımlanmaz bir külte dönüştü. Vivet Kanetti’nin ustalıklı çevirisinin de etkisiyle Türkiye’de de çok sevilen roman, birçok yazara ilham kaynağı oldu.

İlk olarak 1956 yılında, Cennetin Kökleri (Les racines du ciel) romanıyla Goncourt Ödülü'nü kazanan Gary, daha sonra kimi romanlarını "Émile Ajar‎" takma adıyla yazmaya başlamıştır. Onca Yoksulluk Varken romanını da, kimin olduğu o dönem epeyce tartışılmış olan bu adla yazmıştır. Böylece, Fransa'da bir yazara ancak bir kere verilen Goncourt Ödülü'nü iki kez kazanan tek yazar olmuştur. Ancak bu durum, yazarın bu takma adla yazanın kendisi olduğunu açıkladığı intihar notuna (1980) dek, yakın çevresi dışında kimse tarafından öğrenilememiştir.

 

ROMAİN GARY_ ÉMİLE AJAR KİMDİR?

Romain Gary (asıl adı Roman Kacew, takma adı Émile Ajar) (d. 8 Mayıs 1914, Vilna – ö. 2 Aralık 1980, Paris), Fransız yazar, yönetmen, senarist, II. Dünya Savaşı pilotu ve diplomat.

Dünya çapında tanınan bir yazar olan Gary, Fransa'da her yazara ancak bir kez verilen Goncourt Edebiyat Ödülü'nü, bir kez kendi adıyla bir kez de takma adla yayımladığı iki romanıyla iki kez kazanmış olan tek yazardır.[1] Bunun dışında senaryolar yazdı ve iki film yönetti.

Hukuk mezunu olan Gary, kitap yayımlamaya başlamadan önce, II. Dünya Savaşı sırasında, Özgür Fransız Kuvvetlerine dahil olarak savaş pilotluğu yaptı. Bunların dışında, bir süre Fransız diplomatik servisi için çalıştı. BM Fransız Delegasyonu sekreterliği yaptı, Fransa'nın Los Angeles başkonsolosu oldu.

20. yüzyılda Fransa'nın en üretken ve tanınan yazarlarından olan Gary, eski eşi Jean Seberg'in 1979'daki ölümünün de etkisiyle, 1980'de, Paris'te yaşamına son verdi.

 

Asıl adı Roman Kacew olan yazar, Vilna'da (şimdiki Litvanya'nın başkenti Vilnüs), Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesiyle önce Varşova'ya (Polonya) göç ettiler. Babası Arieh-Leib Kacew, 1925 yılında ailesini terk etti ve yeniden evlendi. Bu tarihten itibaren Gary, annesi Nina Owczinski tarafından yetiştirildi. 1928 yılında, Gary 14 yaşındayken, annesiyle Nice'de bir banliyöye taşındılar. Daha sonra kitaplarında ve söyleşilerinde, babasının kökeni, ailesi ve çocukluğuyla ilgili her seferinde değişkenlik gösteren bilgiler verdi.

 

II. Dünya Savaşında, Birleşik Krallık'ın yanında Almanya'ya karşı savaşmak için Fransa'ya yerleştiğinde, adını Romain Gary olarak değiştirdi. Önce Aix-en-Provence, ardından Paris'te hukuk okudu. Fransız Hava Kuvvetlerinde (Bourges yakınlarındaki Salon-de-Provence ve Avord Air Base'te) uçak kullanmayı öğrendi. II. Dünya Savaşı sırasında Fransa'nın Nazilerce işgali sonrasında, İngiltere'ye uçtu ve Özgür Fransız Kuvvetleri bünyesinde Avrupa ve Kuzey Afrika'da hizmet verdi. Pilot olarak, 65 saatten uzun süre uçarak, 25'in üzerinde başarılı saldırıda yer aldı. Savaşta gösterdiği kahramanlık nedeniyle kendisine çok sayıda onur nişanı ve madalya verildi.

Savaştan sonra, Fransız diplomatik servisi için çalıştı ve 1945'te, ilk romanını yayımladı. İlerleyen yıllarda, kimilerini Émile Ajar takma adıyla yazacağı 30'un üzerinde roman, öykü ve anı kitabıyla, Fransa'nın en üretken ve popüler yazarlarından biri olacaktı. Ayrıca, Fosco Sinibaldi ve Shatan Bogat takma adlarıyla da birer roman yayımladı.

Birleşmiş Milletlerin 1952'de New York'taki, 1955'te ise Londra'daki Fransız Delegasyonu sekreterliğine getirildi. 1956'da Fransa'nın Los Angeles başkonsolosu oldu.

İlk eşi, Büyük Britanyalı yazar, gazeteci ve Vogue dergisi editörü Lesley Blanch'ti. Bu evlilik, 1944'ten 1961'e dek sürdü.

1962-1970 yıları arasında ünlü Amerikalı oyuncu Jean Seberg'le evli kaldı. Çiftin bu evlilikten, Alexandre Diego adında bir oğulları oldu. Seberg'le ayrılığı nedeniyle sarsılan Gary'nin 1980 yılındaki intiharında, Seberg'in 1979 yılındaki şüpheli ölümünden sonra girdiği bunalımın büyük etkisi olduğuna inanılır. Yazar, 2 Aralık 1980'de Paris'te, kendisini tabancayla vurarak intihar etti. Emile Ajar'ın kendisinin takma adı olduğunu da açıkladığı intihar mektubunun son iki cümlesi çok ses getirdi: "Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın."

Fransa'da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü'nü iki kere (bir kez Romain Gary bir kez de Émile Ajar adlarıyla) aldı, bunu da intihar notunda açıkladı. Ödülü ilk olarak kendi adıyla yayımladığı Cennetin Kökleri romanıyla 1956 yılında alan Gary, Émile Ajar adıyla yazdığı Onca Yoksulluk Varken romanıyla, 1975 yılında ödülü tekrar aldı.[2] Yalan Roman, Kadının Işığı, Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı, Yıldızyiyiciler, Kral Solomon'un Bunalımı, yazarın diğer eserlerinden bazılarıdır.

Ayrıca, 1962 yapımı savaş filmi The Longest Day'in senaryo ekibinde yer aldı; 1971 yapımı, başrolünde o dönemki eşi Jean Seberg'in oynadığı Kill! adlı filmi ise yazan ekipte yer aldı ve yönetti.

 

KİTAPTAN ALINTILAR

“İnsanların hüznü her zaman, en çok gözlerinin içindedir.”

“Mutlu olabilmek için yaşamın kıçını yalayacak değilim. Yaşamı süslemek istemiyorum ben, bok yesin o.”

“Ben de gülümsüyordum ama, içimden gebermek geliyordu.”

“Bence, en iyi uyuyanlar dürüst olmayanlardır. Çünkü hiçbir şeyi takmazlar, oysa dürüst insanlar gözlerini kırpamazlar, her şeyi dert edinirler.”

“İnsanların kendi söylediklerine inanmayı başardıklarını sık sık fark ettim, yaşamak için gereksinirler buna.”

''...mutluluk özellikle yokluğuyla tanınan bir merettir.''

“Bana hep garip gelen, gözyaşların doğmadan önce programlanmış olmasıdır. Bu demektir ki ağlayacağımız önceden saptanmış.”

“Hiçbir şeyin ak ya da kara olmadığını anlatmıştı bana . Çoğu kez ak, gizlenmiş bir karaydı, kara da bazen üçkağıda getirilmiş aktı.”

“Anlıyordum, ama anlamak bazen, tam tersine, hiçbir şeyi çözümlemez.”

“Hayırsız analar kadar kötü şey yoktur dünyada.”

"Beni zorla yaşatacaklar, Momo. Hep böyle yaparlar hastanede, bunun için gereken yasaları var. Gerektiğinden fazla yaşamak istemiyorum ve artık gerekmiyor...''

“Ama ben pek öyle mutluluk meraklısı değilimdir, yaşamı yeğlerim yine. mutluluk bir süprüntü, acımasızın tekidir, ona asıl yaşamasını öğretmek gerekir. aynı yolun yolcusu değiliz biz onunla, hiç de yüz vermem kendisine.”

"Bence çok çirkin biriyle yaşadığınızda, sonunda onu çok çirkin olduğu için de seversiniz."

“...ben de gülümsüyordum ama içimden gebermek geliyordu...”

“Bok içindeyken herkes eşitti.”

“Moralim bozuktu moraliniz bozuk oldu mu da güzel şeyler hep daha güzeldir. Bunu sık sık fark ettim... gebermek istediğiniz zamanlar her zamankinden daha güzel olur çikolatanın tadı..”

YORUMLARIMIZ

Büyük bir adam Momo; okumak isteyene o kadar büyük laflar ediyor ki, insan şaşakalıyor. Küçücük çocuk yüreğine sığdırdığı, daha ön yaşında olduğu yalanı ile bir an önce büyümeye çabalayan ve sadece bir gün, o güne kadar hiç bilmediği, tanımadığı babasıyla karşılaştığında 4 yaş birden büyüyüp 14 yaşında olan Momo'nun onu büyüten yaşlı, şişman, sürekli panik halinde olan ve büyümesini hiç istemeyen Madam Rosa'nın: "Bunu sen bilmezsin, çok gençsin." dediğinde

"Hiçbir zaman, hiçbir şey için çok genç olmadım, Madam Rosa." dediği gibi hep olgun ama ilgiye, sevgiye, anneye, aileye hep muhtaç olan Momo'yu ve hikayesini okurken çokça düşünüp, bolca altını çizdik bu kitabın.

Olabilecek en kötü koşullarda yaşayan, fakat bu berbat şartların içinde bile bir güzellik bulmaya çalışan insanların yaşamı ya da dramı diyebiliriz.

Her karakter kendi içinde yalnız, fakat çaresiz değiller. Korkuyla yaşamayı öğrenip hayata meydan okuyorlar.

Hepsinin hayatı acı dolu fakat garip bir şekilde yüzümde gülümsemeyle okuduk. Yüzümü güldüren kitap bir taraftan da içimizi hüzne boğdu.

Momo’ nun ağzından, iç seslerinden yaşadıklarını dinlemek hem hüzünlüydü hem keyifliydi. Asla yaşamak istemeyeceğimiz bir hayatı Romain Gary bize o kadar profesyonel anlatmış ki ağır dram içeren bir konuyu, okurun duygularını yıpratmadan önümüze sermiş. İşte bunu yaptığı için samimiyetinden zerre şüphe duymadın yazarın. Akıcı diliyle, yaşanmışlıklarıyla, samimiyetiyle ve verdiği mesajlarla kopmadan okutuyor kendini kitap.

Yalnızlıktan, şemsiyesini giydirip onu kendine arkadaş yapan, insanlar arkadaşın mı diye soruncada, "nasıl arkadaşım olabilir ki, o bir şemsiye" diyen, insanların kendisini küçümsemesine göz yummamak için, kendi hayatıyla hatta hayatın ta kendisiyle alay eden Momo…

"Gece üşüdüm, kalktım gittim, Madam Rosa' nın üzerine bir battaniye attım."

Keyifli Okumalar.




 HAVALI OKURLAR 2022 KASIM KİTABIMIZ

 "MUHTEŞEM GATSBY/ F. SCOTT FITZGERALD




KİTAP HAKKINDA

Muhteşem Gatsby yalnızca Fitzgerald'ın en parlak yapıtı değil, aynı zamanda 20. Yüzyıl Amerikan edebiyatının en iyi romanlarından biridir. Kahramanı Jay Gatsby'nin Long Island'da bir malikânede sürdürdüğü debdebeli yaşam tarzı, "Caz Çağı" olarak bilinen 1920'li yılları bütün coşkusu, aşırılıkları, şiddeti ve çöküşüyle yansıtır. Eğitimsiz bir aileden gelen yoksul Gatsby, kendini baştan yaratır. Servet ve güç kazanarak yeni umutlar ve başlangıçlar vaat eden bir hayatın eşiğine gelen bu gizemli milyonerin tek dürtüsü saplantı haline getirdiği ilk aşkı Daisy'ye kavuşmaktır. En parlak düşlerinin bir öpücükte cisimleştiği beş yıl önceki bir anı yeniden yakalamaktır aslında. Ama geçmiş geçmiştir ve tekrar edilmesi mümkün değildir. Gatsby'nin uğradığı yıkım, Amerikan Rüyası'nın da çöküşüdür.

F. SCOTT FİTZGERALD KİMDİR?

Francis Scott Key Fitzgerald (24 Eylül 1896 - 21 Aralık 1940) Amerikalı bir romancı, denemeci ve kısa öykü yazarıydı. En çok popülerleştirdiği bir terim olan Caz Çağı'nın ihtişamını ve aşırılığını tasvir eden romanlarıyla tanınır . Yaşamı boyunca dört roman, dört öykü derlemesi ve 164 öykü yayımladı. 1920'lerde geçici bir popüler başarı ve servet elde etmesine rağmen, Fitzgerald ancak ölümünden sonra eleştirel beğeni topladı ve şu anda 20. yüzyılın en büyük Amerikan yazarlarından biri olarak kabul ediliyor.

 Minnesota, Saint Paul'da orta sınıf bir ailede dünyaya gelen Fitzgerald, öncelikle New York eyaletinde büyüdü . Geleceğin edebiyat eleştirmeni Edmund Wilson ile arkadaş olduğu Princeton Üniversitesi'ne gitti . Chicago sosyetesi Ginevra King ile başarısız bir romantik ilişkisi nedeniyle , 1917'de Birinci Dünya Savaşı sırasında Birleşik Devletler Ordusuna katılmak için ayrıldı . Alabama'da görev yaptığı sırada sosyeteye takdim edilen Güneyli Zelda Sayre ile tanıştı .Montgomery'nin seçkin şehir kulübü setine ait olan. Zelda, Fitzgerald'ın evlilik teklifini başlangıçta finansal beklentileri olmadığı için reddetse de, ticari olarak başarılı olan This Side of Paradise'ı (1920) yayınladıktan sonra onunla evlenmeyi kabul etti. Roman, kültürel bir sansasyon haline geldi ve on yılın seçkin yazarlarından biri olarak ününü pekiştirdi.

 İkinci romanı The Beautiful and Damned (1922), onu kültürel seçkinler arasına daha da itti. Zengin yaşam tarzını sürdürmek için The Saturday Evening Post , Collier's Weekly ve Esquire gibi popüler dergiler için çok sayıda hikaye yazdı . Bu dönemde Fitzgerald, Ernest Hemingway de dahil olmak üzere " Kayıp Nesil " gurbetçi topluluğunun modernist yazarları ve sanatçılarıyla arkadaş olduğu Avrupa'yı sık sık ziyaret etti . Üçüncü romanı The Great Gatsby (1925), genel olarak olumlu eleştiriler aldı, ancak ticari bir başarısızlık oldu ve ilk yılında 23.000'den az kopya sattı. Cansız başlangıcına rağmen,Muhteşem Gatsby artık bazı edebiyat eleştirmenleri tarafından " Büyük Amerikan Romanı " olarak selamlanıyor. Karısının akıl sağlığının bozulması ve şizofreni için bir akıl hastanesine yerleştirilmesinin ardından Fitzgerald, son romanı Tender Is the Night'ı (1934) tamamladı.

 Büyük Buhran sırasında eserlerinin azalan popülaritesi nedeniyle mali açıdan mücadele eden Fitzgerald , senaryo yazarı olarak başarısız bir kariyere başladığı Hollywood'a taşındı . Hollywood'da yaşarken, ölümünden önceki son arkadaşı olan köşe yazarı Sheilah Graham ile birlikte yaşadı. Alkolizmle uzun bir mücadeleden sonra, ancak 1940 yılında 44 yaşında kalp krizinden ölmek için ayık oldu. Arkadaşı Edmund Wilson , Fitzgerald'ın ölümünden sonra , tamamlanmamış beşinci romanı The Last Tycoon'u (1941) düzenledi ve yayınladı.

FİLM HAKKINDA

Muhteşem Gatsby, 1925 tarihli F. Scott Fitzgerald romanının sinemaya uyarlanmış olan Mayıs 2013'te vizyona giren film. Yönetmenliğini Baz Luhrmann yaptığı baş rollerinde ise Leonardo DiCaprio, Tobey Maguire, Carey Mulligan, Joel Edgerton, Isla Fisher ve Jason Clarke yer almaktadır. Filmin çalışmaları 5 Eylül 2011'de Sidney, Avustralya'da başlamıştır.

 66'ncı 2013 Cannes Film Festivali'nin açılışının bu filmle yapılacağı ilan edilmiştir.[1][2] 86. Akademi Ödülleri'nde En İyi Yapım Tasarımı ve En İyi Kostüm Tasarımı Akademi ödüllerini kazanmıştır. 

Oyuncu kadrosu

Leonardo DiCaprio - Jay Gatsby

Tobey Maguire - Nick Carraway

Carey Mulligan - Daisy Buchanan

Joel Edgerton - Tom Buchanan

Isla Fisher - Myrtle Wilson

Jason Clarke - George B. Wilson

Adelaide Clemens - Catherine

Elizabeth Debicki - Jordan Baker

Amitabh Bachchan - Meyer Wolfsheim

Brendan Maclean - Klipspringer

Callan McAuliffe - Young Jay Gatsby

Sam Davis - Barmen

Gus Murray - Teddy

Stephen James King – Nelson








KİTAPTAN ALINTILAR

''Birini eleştirmeye kalktığında, herkesin seninle aynı imkanlarla dünyaya gelmemiş olduğunu aklına getir.''

"Tek bir şey var insanlığın emin olduğu Zenginin parası çok olur fakirin çocuğu."

''Yalnızca kovalanan, kovalayan, meşgul olan ve yorgun olan vardır.''

“Hem içinde hem dışındaydım, yaşamın durmak bilmez çeşitliliği karşısında hem büyüleniyordum hem de tiksiniyordum.”

"Bir kimseye dostluğumuzu sağken göstermeyi öğrenelim, ölünce değil."

"Karmaşık — Tanrım, karmaşığım ben!"

Ağızdan bir söz çıkmasa ve herhangi bir harekette bulunmasa da ;

“…her tarafından yeni edinilmiş bir mutluluk fışkırıyordu, ufacık odayı dolduruyordu.”

"Bazı temel incelikler dünyaya adaletsiz dağıtılmıştır."

“Yargını kendine saklamak, çok büyük bir umut meselesidir.”

“Herkes temel erdemlerden en az birinin kendisinde bulunduğundan kuşkulanır ya, benimkisi de bu: Ben, ömrümde tanıdığım en dürüst birkaç kişiden birisiyim.”

“Sefahatten ahlak hocalığına dönüşümün bu kadarına da pes diyordum.”

"Otuz yaşına geldim artık," dedim. "Kendime yalan söyleyip adına onur demek için beş yıl fazla yaşlıyım."

"Tanrı yaptıklarını görüyor, yaptığın her şeyi biliyor. Beni kandırabilirsin, ama Tanrı'yı asla kandıramazsın!"

“Onlar umursamaz insanlardı,Tom’la Daisy-eşyaları ve yaratıkları ezip geçiyorlar,sonra paralarına, sonsuz  umursamazlıklarına ya da onları her ne bir arada tutuyorsa ona sığınıp kendi pisliklerini başka insanlara temizletiyorlardı…”

“Yaşamı o zamandan beri karmaşa ve düzensizlik içinde geçmişti, ama bir kez belirli bir başlangıç noktasına dönebilse ve hepsinin üstünden bir kez daha geçebilseydi bu şeyin ne olduğunu bulabilecekti…”

"Sünger gibi içen kişilerin arasında içki içmemek büyük bir avantaj. Dilini tutabilirsin ve dahası, kendinle ilgili en ufak bir düzensizliği bile zamanlayabilirsin; senden başka herkes öyle kördür ki ne görürler ne umursarlar."

“…kız olduğuna sevindim.Ve umarım aptalın teki olur; bu dünyada bir kızın olabileceği en iyi şey bu, güzel küçük bir aptal.”

YORUMLARIMIZ

Eserin yardımcı temaları: Umut etme, idealistlik ve azim, aşk, umursamazlık, mutsuzluk.

Eserin anlattığı dönemin özellikleri:

• 1920’lerde geçen eserin dönemi “Caz Çağı” veya “Çılgın Yirmiler” olarak isimlendirilmiştir.

• Dönemde hızlı bir toplumsal değişim gözlemlenir.

• 1. Dünya Savaşından çıkmış olan toplumda, eskiye göre daha farklı ve kural dışı hareketlilikler görülür.

• Zenci beyaz eşitliği benimsenmemiştir ve sosyal sınıf farklılıkları vardır.

• Moda değişmiş ve küt saçlı, sigara içen kadınlar dönemin giyim kuşam stili halini almıştır.

• Bu dönemde eğlence sektörü büyük ilgi görmüş ve caz müzik akımı ortaya çıkmıştır.

Zaman: Olaylar 1922 yılının baharında başlayıp sıcak bir yaz gününde sona erer. 1. Dünya Savaşı sonrası Caz Devri adı verilen bir zaman diliminde geçer. Romanda geriye dönüşler vardır ve buralarda Gatsby’nin geçmişteki hayatı anlatılır. Bu zamanlar onun ergenlik zamanlarından başlar ve Jordan’ın söylediğine göre Daisy ile beraber oldukları 1917’de bir ekim gününden Daisy’nin evlenmesine ve Gatsby’nin bulunduğu malikaneyi tutmasına kadar devam eder.

Semboller:

WestEgg- Yeni aristokrasi

East Egg- Eski aristokrasi

Vallley of ashes- Amerikan rüyasının çöküşü

Dr. T. J. Eckleburg’in Gözleri- Tanrının gözleri gerçekleri havuzun içinde de görür.

Yeşil Işık- Gatsby’nin gelecek için hayalleri ve umutlar, genel olarak Amerikan Rüyası.


Birinci Dünya Savaşı sonrasında hızla zenginleşen ABD toplumunda yaşanan dönüşümü ele alan Muhteşem Gatsby, zenginlik, aşırılık, gösteriş ve beraberinde gelen değerlerin çöküşünü yansıtmıştır. Bunu "Amerikan rüyası" olarak ele alabiliriz. O dönemde insanların ilgilendiği tek şey para ve eğlence iken ana karakter Gatsby için durum öyle değildir ve bu karakter yozlaşmış toplum içerisinde yaşayan, gerçekleri yansıtan, para dışında başka değerlerin de olduğunu gösteren bir karakterdir. Gecmisini geri almak istemiştir fakat görüyoruz ki zaman geçiyor ve hiçbirsey aynı kalmıyor, eskiden duygusal bağların daha önemli olduğunu ve zaman geçtikçe bunun değiştiğini yerini paraya bıraktığını belirtmiştir yazar çünkü Gatsby geçmişini tekrar elde edemez. Aşkı için herşeyi göze alan Gatsby karşılığını Daisy den bulamamıştır, çünkü Daisy o dönemin kadınlarının bir portresidir, içi boş konuşur ve ilgilendiği tek şey paradır, eğlencedir. Bu da dönemin yozlaşmış olduğunu daha önemli olan şeylerin arka plana atıldığının bir göstergesidir. Dönemde bilinçli olanların harcandığını, Gatsby karakterinden görebiliriz. Çünkü o yaşadığı döneme ayak uyduramamıştı bu da toplumda yaşayan, zenginlik içinde kaybolan yalnız kesimi gösteriyordu.

Nick, Gatsby için; "Gülüşünde anlayış vardı; anlayıştan çok fazlası. İnsanın hayatta dört beş kez karşılaşacağı, görene sonsuz güven telkin eden, eşine zor rastlanır bir tebessümdü" demiştir. Her toplumda zenginliğin altında ölen duygular vardır. Ve bunu en çok bu dönemde görebiliriz

Muhteşem Gatsby üzücü bir yaşam sürdü. Çevresindeki insanların bu kadar sahte olduklarını keşke görebilseydi, keşke onlara daha akıllıca yaklaşabilseydi. Ölüm her şeyi siliyor ,yok ediyor ,geriye bir yalan kalıyor...

    Her gün evinize gelen, yiyip içen partiler düzenleyen ya da partiler düzenlediğiniz ve yakınlarınız zannettiğimiz onca kalabalık sizin cenazenize gelmemek için bir sürü bahane uyduruyorlar...

Geçmişinde yaşayamadığı güzel anları gelecekte geçmişte elinde olmayan para , başarı ve şöhret ile yaşayabileceğini beş yıl boyunca inanmış ve bu amaç için küllerinden doğan adam : Jay Gatsby diğer adıyla Muhteşem Gatsby 

Keyifli okumalar: GÜLAY