KİTAP HAKKINDA
Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf'un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi'ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere'de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanan kitap o tarihten günümüze feminizm tartışmalarının locus classicus'u olageldi. Jane Austen ve Charlotte Brontë'den, kadınların niçin bir Savaş ve Barış yazamadıklarına; Shakespeare'in hayali kız kardeşinden bugün de tartışılmaya devam eden kadının yoksulluğu ve namusu başlıklarına, hatta yaratıcılığın doğasına kadar uzanan geniş bir yelpazede kalemini özgürce oynatan Woolf, kadınlara edebiyat alanında bir çıkış yolu gösteriyor.
"Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır," diyen Virginia Woolf'un sesi, aradan geçen sekseni aşkın yıla rağmen gücünü ve etkinliğini koruyor.
KİTAPTAN ALINTILAR
"Ünlü bir kütüphanenin bir kadın tarafından lanetlenmesi, kütüphanenin hiç umrunda olmayan bir konudur. Saygıdeğer ve sakin, bütün hazineleri bağrında güvenli bir şekilde kilit altına alınmış, kendinden hoşnut bir uykuya yatmıştır kütüphane."
"Kuyruğu kesilmiş bir hayvanın yumuşak bir şekilde avludan geçişini görmenin bilinçaltımdaki etkisi benim duygusal ışığımda bir değişikliğe neden oldu."
"İlkbaharın kalbinden dışarıya doğru, her zamanki gibi gerçekçi bir dehşet fışkırıyordu. Çünkü gençlik..."
"Bir cinsiyet güvence sahibi ve varlıklıyken, diğerinin fakirlik ve güvensizlik içinde olduğunu, geleneklerin ve geleneksizliğin bir yazarın üzerindeki etkilerini düşündüm."
"Bir sene içerisinde kadınlarla alakalı kaç tane kitap yazıldığını biliyor musunuz? Peki ya bunların kaç tanesinin erkekler tarafından yazıldığını biliyor musunuz? Evrende hakkında en çok konuşulan canlı olduğunun farkında mısınız?"
"Kadınların edebiyat dünyasındaki yeri ;hayal edildiğinde çok önemli, pratikte ise tamamen gereksiz."
"Neden kadınların erkekleri değil, erkeklerin kadınları çok daha ilginç bulduklarını merak ediyorum."
"Yüzyıllar boyu kadınlar, erkekleri olduğundan iki kat daha büyük gösteren bir ayna görevi gördüler. Bu ayna sihirliydi ve bu muhteşem bir yansıtma gücü vardı."
"Kocanın kim olduğu belirlendikten sonra erkek, kadının sahibi ve efendisi olurdu. Yasalar ve gelenekler bu şekilde olmasını öngörüyordu."
"16. yüzyılda büyük bir yetenekle doğan herhangi bir kadın büyük bir ihtimalle delirirdi, intihar ederdi ya da kasabanın dışında ıssız bir evde yaşamını geçirirdi."
"Dünya, kadınlara erkeklere dediği gibi istersen yaz umurumda değil demiyordu. Dünya, bunun yerine kaba kaba gülerek yazmak mı diyordu. Yazmak senin ne işine yarıyor ki?"
"Ama romancının cinsiyeti bütün bunları nasıl etkiler? diye merak ettim ve Jane Eyre'e ve diğer romanlara bakarak. Bir romancının kadın olması onun tutarlılığına engel olur mu? Ben tutarlılığı bir yazarın omurgası olarak kabul ederim."
"Eğer kadınlar erkekler gibi yazsalardı, erkekler gibi yaşasalardı ya da onlar gibi görünselerdi çok yazık olurdu. Dünyanın ne kadar geniş ve çeşitlilik dolu olduğunu düşündüğümüzde iki cinsiyet bile yetersiz kaldığına göre tek bir cinsiyetle yaşamayı nasıl sürdürebilirdik?"
"Eğer lanet okumak ya da gülmek için durursan yolunu kaybedersin, dedim ona. Eğer tereddüt edersen ya da beceremezsen işin biter. Sadece atlayışı düşünmelisin, diye yalvardım ona..."
"Coleridge bir zihnin çift cinsiyeti olduğunu söylerken belki de bundan bahsediyordu. Sadece böyle bir birleşme gerçekleşirse akıl kusursuz bir şekilde döllenmiş olur ve bütün yeteneklerini kullanabilir."
"Kadınlar ise sadece son iki yüzyıldır değil, her zaman, dünya kurulduğundan beri fakir olmuşlardır. Kadınlar, Atinalı kölelerin çocukları kadar bile entelektüel hürriyete sahip olmamışlardı. O dönemde kadınların şiir yazmak için en ufak bir şansları bile yoktu. İşte bu sebepten dolayı paranın ve kendilerine ait bir odanın gerekliliğinin önemli olduğuna değindim."
"Sizlerden her türlü kitabı yazmanızı istiyorum. Konu ne kadar anlamsız ya da ne kadar büyük gözükse bile konudan korkmayın."
"Sizlerden sorumluluklarınızı anımsamanızı, yükselmenizi, daha bilge olmanızı istiyorum. Gelecek üzerinde ne kadar etkiniz olduğunu ve ne kadar çok şeyin sizlere bağlı olduğunu sizlere hatırlatmalıyım."
"Baya John Langdon Davies, çocuk isten memeye başlandığı zamanlar kadınlar gereksiz olur, diyerek kadınları uyarmıştır. Umuyorum ki bunu bir kenara yazarsınız."
"... çünkü hiç bir insan manzaramızı kapatmamalıdır. Tutunabileceğimiz bir kol olmadığı gerçeğiyle yüzleşe bilmeliyiz. Hayatta sadece yalnız başımıza yol aldığımızı, ilişkilerimizin sadece kadın ve erkeklerin dünyasında değil, gerçeklerin dünyasında olduğunu bilmeliyiz. İşte o zaman Shakespeare'in kız kardeşi olan ölü şair kız için bir fırsat doğacaktır ve o defalarca terk ettiği bedenine geri dönecektir."
YORUMLARIMIZ
"Author- Authority- Dünyasında Bir Kadın Alanı Yaratmak"
V. Woolf 1929 yılında Kendine Ait Bir Oda/ A Room of One's Own'u yayınladı. Tam bir baş yapıt olarak nitelendirildi. Bilinç akışı tekniği ile yazılmıştır.
Bilinç akışı/akımı tekniği; kişinin aklından geçenlerin birinci kişi ağzından yansıtılmasıdır. Yazar kahramanını, hayatı, nesneleri, etrafında gördüğü şeyleri nasıl algıladığını, bir bilinç yansıması eşliğinde aktarır. Derin soyut ifadelerden meydana gelir. Karakterin zihninden akıp giden düşüncelerde mantıksal bir bağ yoktur. Daha çok çağrışım ilkesine göre akarlar. Ayrıca gramer kuralları da gözetilmez. Bilinç akımında yalnız düşünceler değil, duyumlar ve imgelerde yer alabilir.
Bilinç akışı/akımı roman tekniğidir. Kahramanın kafasından geçenler düzensiz bir şekilde, zıplamalarla, çağrışımlarla yönlenir. Oradan oraya atlar. Gerçekle hayal, geçmişle şimdiki zaman, kendi iç hesaplaşmalar ve gerçek hayattan diyaloglar içerir. Bir çeşit aklına geleni su gibi yazmak diyebiliriz...
V. Woolf, toplumsal cinsiyet meselesi, ataerkil bir düzenin varlığı, eğitimde eşitsizlikler, kadınların tarihte yer alamayışı, edebiyatta erkek egemenliği gibi her biri birbirine bağlı ve sorunsallaşmış meselelerden kendi çözüm önerisini çıkarıyor: Kadınların entelektüel alanda yaratıcı olabilmesi için "kendilerine ait bir oda ve paraya ihtiyaçları vardır."
Kendine ait bir oda tamamen gerçeklere dayalı değildir, aksine kurmaca olarak nitelendirilir. Kitapta tek bir anlatıcı yoktur.
Kendine ait bir odayı okumak yazarla zamanın ötesinde uzunca bir sohbet ediyormuş hissi uyandırıyor.
Woolf kadınların toplumsal koşullar yüzünden maruz kaldıkları zorluklar ve eşitsizliklerden bahsediyor. En çok aile yaşamının kısıtlamalar içerdiğini söyler. Bir metni doğrulama metaforuyla temsil edilen yazma /üretim sürecini biyolojik anneliğin karşısına koyar.
Woolf kadınlara öncelikle düşüncelerinde özgür olmalarını ve yazmalarını tavsiye eder. Yazmak kadınının özel alandan kamusal alana geçen kadın hareketinin çok önemli bir parçasıdır.
Yazmak; hiç vazgeçmeden: içinde bulunduğunuz durumu, yazdıklarının başarılı olup olmadığını, başkalarının yazdıkları hakkında düşüncelerini hiç düşünmeden yazmak...
Woolf bu denemesinde ayrıca şu noktalara dikkat çeker; erkek egemen kültürün kadına bakış açısı, aynayı parçalamanın yolu, kadınların edebiyat dünyasındaki yeri, kadınlar erkeklere benzeme meli, iffete dair, kadının varlığına katlanamayanların onun yazmasına ve okumasına, düşünmesine karşı olduğu, haklı davasından vazgeçmeyeceği, kadınların maddi özgürlüğü olması gerektiği ve düşünürken, okurken ve yazarken cinsiyetsiz olmak gerektiğini vurgular.
Okunması zor, ancak üzerine düşünülmesi, sorgulanması ve konuşulması gereken bir baş yapıt. Keyifli okumalar dilerim./ Nigar