8 Mart 2020 Pazar
2020 ŞUBAT AYI KİTABIMIZ ( BEREKETLİ TOPRAKLAR ÜZERİNDE/ ORHAN KEMAL)
KİTAP HAKKINDA
Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. 'Pardon,' dediler, 'bu bu kadar olur. Bütün anlattıkların doğru. Eksik bile. Çukurova'nın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın...
Orhan Kemal'in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize.
Bereketli Topraklar Üzerinde adlı roman 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’ne nakledilen ve orada kitaplarını okuduğundan dolayı hapsi cezası aldığı Nazım Hikmetle tanıştıktan sonra Nazım Hikmet’in telkinleri ile romancılığa başlayan Orhan Kemal’in 1954 yılında yayımlanan beşinci romanıdır.
Diğer romanlarında da olduğu gibi bu romanında da Çukurova ‘da pamuk tarlalarında çalışan ırgatların, işçilerin, köylülerin emek parası için ömürlerini heder eden insanlar ve köylülerin dramlarını anlatmıştır. Kısaca romandaki bereketli topraklar Çukurova’dır.
KİTAPTAN ALINTILAR
"Ölüm Allah'ın emriydi. Allah emretmeden kuş kanadını oynatamaz, karınca adımını atamazdı."
"Bir insan ya insan olmalı, insanlar için canını vermeli, ya da kalabalık etmemeli dünyamıza!"
"Cesedi su sürüklemiş. Hikmeti hüda... Bu su nedense sır saklamıyor, leş de kabul etmiyor!"
“Adam kuş olmalı diyorum, bildiğin kuş. Kanatlı. Uçmalı bir güzel. İstediği yere...”
"...insan okuyunca gazeteyi mazeteyi sökmeli. Kitap okumalı, gürül gürül. Okuma yazma gibi var mı?"
"İnsanın pul kadar değersiz olduğu o an...
Öldü demek?
Ölmezdi ya, ağa tomofiline atıp şehre, hastaneye götürmedi. Bir usta vardı, patoz ustası dedi ki,arabası kirlenir diye Ali'yi almadı arabasına dedi...
Kandan mı kirlenirmiş
Kandan kirlenirmiş..."
Ölmezdi ya, ağa tomofiline atıp şehre, hastaneye götürmedi. Bir usta vardı, patoz ustası dedi ki,arabası kirlenir diye Ali'yi almadı arabasına dedi...
Kandan mı kirlenirmiş
Kandan kirlenirmiş..."
"Gurbete düştün mü, sılayı yüreğinden atacan derdi, derdi ya, kendi atabildi mi? Ne mümkün? Adamın vatanı derdi, vatan başka derdi..."
"Günde yirmi saat çalış, bir de dişinden ol. Onların halı neresinde? Ekmeğin basını, yemeğin etlisini, sütün yağlısını yer, içerler. Biz? Pilavın yağsızı, ekmeğin kurtlusu, ayranın imansızını!"
"Doğru. Egzoz patlaması da kurşun sedası verir!
Köse Hasan, Gazocağı da yılan sedası, dedi."
"Vay gidi hemşerilik vay, dedi. Vay insanlık vay!"
"Avrat dediğn bir esvaplı şeytan."
"Kadın dediğin dört parmak sidikli bağırsak."
"Aaaah ah! Yokluğu görüyor musun? El işinde eyleşen adam, o.....dan beter oluyor."
"Kul acımaz bunlara, Allah acımaz. Allah'ın unuttuğu insanlardır bunlar! Peygamberler, kitaplar dolusu sabır, tevekkül, kanaat getirmişlerdir bunlara. Hiçbir işe yaramayan, hiçbir işe yaramayacak olan sabır, tevekkül, kanaat!"
"Gece diyorum, paydostan sonra, güzel duşlar, banyolar olmalı. İnsan güzelce yıkanıp arınmalı, pijamasını giymeli, karyolasına uzanmalı, ooh... Öyle değil mi?"
"İş olanca sıkıcılığıyla başlamıştı. Harmanda beden kalınlığında desteler kapılıyor, durulmayan, bitip tükenmek bilmeyen bir karınca kaynaşmasıyla harman makinesine koşturuluyor, harman makinesinin üzerindeki Zeynel'le Halo Şamdin'e atılırcasına teslim edilip harmana yeniden, yeni bir demet omuzlanmak için koşuluyordu. Bu bir koşuydu gerçekten de. Durmak bilmeyen, uçsuz bucaksız bir koşu..."
"Kardaştan ileriydiniz de Hasan'ı ne diye öldürdünüz?
Biz mi öldürdük?
Kim öldürdü ya?
Allah öldürdü..."
YORUMLARIMIZ
Çukurova' da yaşayan insanların, yakın yörelerden buraya mevsimlik işiçi olarak gelen ırgatların, işçilerin köylülerin, toprak ağalarının toplumsal ve ekonomik yapısını dile getiren roman pamuk tarlasında çalışan insanların hayatını yalın, abartısız bir gerçeklikle macera niteliği taşıyan olaylar içinde akıcı bir dille anlatmaktadır. Karşılıklı konuşmalara bol bol yer vererek kısa cümlelerle ve gösterişsiz bir dille yazılan roman, para kazanmak umuduyla köyden ayrılıp şehre göç eden İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali adlı üç arkadaşın başından geçenler anlatmaktadır. “Çukurova'daki sömürü düzeni, tarımda kapitalizme geçiş, kapalı köy ekonomisin yetersizleşmesi, nedeniyle köyden kente göç ve gurbetçilerin kentteki kötü yaşam koşulları, üzerinde durulan başlıca noktalardır.”
Ana fikir; Geri kalmış toplumlardaki adaletsizlik, gelir dengesizlikleri ve eğitimsizliğin yol açtığı buhranları aşmak isteyen köylülerin bireysel savaşları bir kısır döngü içinde yok olup gitmektedir. Bu çarkı bozabilmek beden gücü ile değil, akıl, eğitim ve sosyal adalet ile mümkün olacaktır.
Romanı Başarılı kılan yönleri; Günün toplumsal gerçekliğinin yanılsaması çok etkili bir biçimde verilmiş. Bazı eleştirmenler saptadığı toplumsal gerçeklikten dolayı övülmüş, biçim yönünden kusurlu bulunmuştur.
Orhan Kemal kurgu konusunda son derece titiz davranmış, yolculuğun başı, ortası ve sonu ( ya da ayrılış, savaşım ve dönüş) ana temanın ortaya konması, örneklerle işlenmesi ve sonuçlanması aşamalarıyla örtüşür.
Ayrıca anlatıcıyı aradan çekerek, metni birbirini izleyen konuşma sahneleri ile yürütmeyi tercih etmiştir. Hemingway gibi modern romancıların kullandığı bu tekniği Türkiye'de seçen ilk yazar olmuştur.
Romanda hakim olan duygu ve durumlar; Açlık, sefillik, çaresizlik, kıskançlık, cinsellik, insan emeğinin sömürülmesi, adaletsizlik, yalan, riya, aldatma, yağcılık, saflık, kurnazlık, bencillik, iyilik, gururlanma, böbürlenme, kibir, kin ve öfke...
Roman karakterleri;
Pehlivan Ali: Güçlü, saf, temiz bir köy delikanlısıdır. Yöresel ifade ile ergendir. Sözlüsü ve anası var. Kadınlara düşkün, adaletli ve çok saftır, herşeye inanan bir yapısı var.Yusuf'un yalvarmalarına kulak tıkayıp Fatma ile yoluna devam etmesi sonunu getirdi.
Köse Hasan; Kitapta çok kısa bir süre var oldu, kötü çalışma koşullarında hastalandı ve öldü. Tek hayali kızına bir tarak ve toka götürmek idi. Bu hayalini de Yusuf gerçekleştirdi.
Köse Hasan'ın ölümü üç arkadaşın şehirde sömürülüşünün bir örneğidir. Ama esas zirve Ali'nin ölümüdür.
İflahsızın Yusuf; Çalışkan, kurnaz, biraz dalkavuk, nabza göre şerbet vermeyi bilen, tutumlu, kanaatkar bir insan. Onun romanda öne çıkaran tarafları emmisinin sözlerini okuyucuya söylemesi. Bu emmi öğütleri, köylünün şehirde verdiği savaşımda alınacak önlemleri, savunma yollarını, şehirlinin zayıf yanlarını saptayan bir strateji oluşturur.
- Emmim derdi ki siz siz olun şehirlinin fendine düşmeyin. Sizi vallaha yek ekmeğe muhtaç ederler derdi.
- Emmim derdi ki siz siz olun şehirlinin suyuna göre gidin. Şehirli ak derse siz kara demeyin derdi.
- Emmim derdi ki geminizi yürütmeye bakın derdi Adam köprüyü bile geçene kadar gavura dayı der.
- Emmim derdi ki çalışan adamın boynu eğri olmalı.
- Gurbette derdi emmim insan sudan çıkmış balığa döner. Tevekkül olun, amman tevekkül. Tevekkülün koyununu kurt yemezmiş.
- Koltuğuna koltuğuna ver, essah beller, şişer ha şişer. Emmim derdi ki, şişsinler bırak derdi, enayiler şiştiler mi işiniz düze çıkar derdi.
- Siz siz olun, şehirlinin sakalına göre tarak vurun derdi.
Öne çıkan cümleler;
"Kadın dediğin dört parmak sidikli bağırsak"
"Allah size kel versin de tırnak vermesin."
"Kadere kırkbeş"
"Bu Allah hep onların Allahı mıdır? Fakir fukaraya garaz tekmil."
"Senin canının bülbülü sağ olsun."
"Boğazınız olsun."
"Atın aptalı ahvan, adamın aptalı pehlivan olur."
"İnsan vermeli insan için canını yoksa çekip gitmeli dünyamızdan."
"Sıçana içirmişlerde kediye kafa tutmuş."
"Arabım gülerse."
Kitapta en etkilendiğim yerler;
- doğum sahnesi.
- Ali'nin ölümü.
- Yusuf'un köye varması.
Keyifli okumalar/ Behna
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)